Değerli okuyucularımız sizlere bu hafta İslam’ın ilk ailesi hangi ailedir, nerede kurulmuştur? Aile hayatı nasıl cennete dönüşür? Ailenin en büyük düşmanı nedir? İslam’da ilk örnek aile nasıl olur konularında sizlere bilgiler vereceğim...

Değerli okuyucularımız sizlere bu hafta İslam’ın ilk ailesi hangi ailedir, nerede kurulmuştur? Aile hayatı nasıl cennete dönüşür? Ailenin en büyük düşmanı nedir? İslam’da ilk örnek aile nasıl olur konularında sizlere bilgiler vereceğim...

İnsanlığın ilk ailesi Hz. Âdem babamızın Havva validemiz ile kurduğu aileydi. İnsanlığın kendisinden neşet ettiği bu ailenin hikâyesi ve serencamı kıyamete kadar devam edecek bir ibretler meşheridir. İlk ailenin hikâyesini öğrenmemiz önemlidir, çünkü o iki insanın kaderinden hepimiz hisse aldık. O hikâye, dünya hayatındaki yolculuğumuzun şifrelerini içerir. Bu şifreleri öğrenmek ve bilmek baht ya da bahtsızlığın kodlarını bilmek ve çözmek demektir. Modern dünyada aile kurmak ya da kurulu aileyi sürdürmek derdi olanlar eğer iki dünyada saadet istiyorlarsa Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın aile hayatında yaşadıklarını, nerede sürçüp nerede doğrulduklarını, dostlarını ve düşmanlarını bilmek zorundadırlar.

AİLE CENNET PATENTLİDİR

İslam’ın ilk ailesi cennette kurulmuştur. Dolayısıyla aile cennet patentli bir birlikteliktir. Eşlerin birbirleriyle ünsiyet edip gönül huzuru bulmaları cennete benzer bir nimettir. Huzurlu aile yuvası dünyada cenneti yaşatır. Huzur olmayan bir aile ise sanki azaptan bir şubedir, çünkü cennetin olmadığı yer cehennemdir. Aile ya cenneti ya da cehennemi yaşatır, dahası orada yaşananlar cenneti getirebilecek ve cennette de devam edecek bir birliktelik ya da sonu cehennem olabilecek bir eziyettir. Cennet sevdiklerimizle yaşadığımız ve tattığımız, cehennem ise tek başına azap görülen bir yerdir.

AİLE SINIR KOYAR

Aile hayatı nasıl cennete dönüşür? Cenneti cennet yapan, sahibinin koyduğu kurallardır. Aile hayatının cennete dönüşmesi, sınırlara riayetledir. Aile; hayatın, ilişkilerin ve muamelenin sınırlarını belirler. Bu da yine cennet patentli bir özelliktir: “Ey Âdem dedik, sen ve eşin cennete yerleşin, orada olandan istediğiniz gibi bol bol yiyin, yalnız su ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz.” (Bakara, 35) Ailenin kendine mahsus nimetleri yanında zalimlerden olmaya götürecek tehdit alanı Allah’ın koyduğu sınırların dışına çıkmaktır. Aileyi aile yapan sahip olduğumuz ve onunla hukukumuz kadar, bu sahipliği ortaya çıkarttığı sınırlamalara riayettir. Bir diğer ifade ile ailenin kimliği, belli nimetlere kavuşmaktan daha ziyade söz konusu nimetlere ilişkin sınırımızın belli olması ile ortaya çıkar.

MAHREMİYET EN BÜYÜK İMKÂNDIR

Ailenin en fârik vasfı mahremiyetidir. Modern zaman sınırsız şeffaflığı körükleyerek mahremiyeti gereksiz ve mesnetsiz bir yere taşımaya çalışıyor. Mahremiyetin kalktığı yerde insanın biricikliği örselenir. Göz kirlendi mi özdeki göz görmez olur. Tenin ihtiyaçları tek ihtiyaç haline gelir. Bu, hayvandan daha aşağı bir derekeye düşmektir. Hâlbuki aile, insanın ten ihtiyacını giderirken ruhunun penceresini açık tutmasına imkân sağlar. Böylece o öz hakikatini muhafaza eder.

Âdem babamız ve Havva annemize yasak ağaca yaklaşmamaları buyurulmuştu. Şeytanın kandırmasıyla bu fiili işlediklerinde çırılçıplak kaldılar. Yasak ağaca yaklaşmanın bedeli mahremiyetin ortadan kalkmasıdır. Mahremiyet ailenin en büyük imkânıdır. İnsan mahremiyetle asalet kazanır. Faş eden, saçıp döken ve umarsızca paylaşan süflileşir. Şeffaflık modern zamanın en tehlikeli tuzağıdır. Aile insana kimlik veren mahremiyet hissinin kaynağı ve muhafızıdır. Mahremiyetini yitiren aileyi aile yapan temeli yitirir. Allah’ın sınırlarının korunmadığı bir aile yasak ağaca yaklaşmıştır.

TÖVBE VE TAKVA

Ailenin fertleri Allah’ın sınırlarını ihlal ettiğinde insicam ve ahenk bozulur. Bunun ilacı tövbedir: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen mutlaka ziyan edenlerden oluruz” (A’râf, 23) diye yalvarmak ilk örnek ailenin fıtrat ayarlarına dönüşünün vesilesi olmuştu. Bu dua ile işaret edilen kulluk kıvamı, bugün de Rabbimizin istediği bir ailenin toparlanış şartıdır. Sonra gereken takvadır: “Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise bahşettik. Takvâ elbisesi ise daha hayırlıdır.” (A’râf, 26)

İslam ailesi, Allah’a iltica ve ibadetin iklim haline geldiği bir ailedir. Bu ailede her iş ve muamele ilahi koruma altındadır, çünkü ilahi ölçüler gözetilerek yapılır. Temel, takvadır. Takva ise kılı kırk yararak yaşamak, her an düşecekmiş gibi bir korku ile teyakkuzda durmaktır. İlahi ölçülere uymanın getirdiği hassasiyet bütün duyguların önüne geçmiştir. Muhabbet ve merhamet bile bu ölçülerin kıstasında değerlendirilir. Velayetini üstlendiklerimize yönelik sevgimiz ve merhametimiz, onların yaratıcısının muhabbet ve merhametinden daha fazla olamaz. İlahi muhabbet ve merhamet ilahi ölçülerde, hususiyle de En Güzel İnsan Peygamberimiz Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellemin hayat tarzındadır.

AİLENİN EN BÜYÜK DÜŞMANI

Ailenin en büyük düşmanı şeytandır. Düşman bizi evimizden etmiştir. Şimdi de çabası tekrar oraya dönemememiz içindir. Havva annemiz ve Âdem babamız, kendilerini ebedi esenlik yurdundan çıkarttıran o azılı düşmanın ne kadar tehlikeli olduğunu ve ona nasıl davranmaları gerektiğini bedeli yüksek bir dersle öğrenmişlerdir: “Şeytan onların (Hz. Âdem ve eşinin) ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları cennetten onları çıkardı.” (Bakara, 36) O günden sonra onlara düşen de düşmana düşmanlık etmektir: “Çünkü şeytan, sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman sayın. O, kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır.” (Fatır, 6)

Aile hayatı, düşmanın bozmak için en çok gayret sarf ettiği nimettir. Bu nasıl ilk ailede böyle tecelli etmişse sonra kurulacak her aile de böyle olacaktır, her yeni aile düşmana hedeftir. Düşman pusudadır, aile fertlerini aldatmak ve bozmak için hiçbir fırsatı kaçırmamaktadır: “Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana ve babanıza (vesvese vererek) avret yerlerini kendilerine gös­termek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın! Çünkü o ve arkadaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görmektedirler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.” (A’râf, 27)