Şahsına yapılan hata ve kusurlar karşısında Allah rızâsı için öfkeyi yutmak, büyük bir fazîlettir. Peki öfkelenmek doğru mu? Öfkeyi kontrol etmenin yolu var mı?

Câfer-i Sâdık Hazretleri buyurur:

“Öfke, her şerrin anahtarıdır.”[1]

Müʼmin, hayra anahtar, şerre kilit olmalıdır. İki uçlu bir bıçak gibi olan öfke ise, îmandan kaynaklandığında hayrın, nefisten kaynaklandığında şerrin anahtarı olur. Zira nefsânî öfkeler, aklı baştan gideren bir cinnet hâlidir ve ekseriyetle âkıbeti felâkettir.

MÜMİN NİÇİN SİNİRLENİR?

Müʼmin, öfkelenecekse, Allah rızâsı için, İslâm düşmanlarına ve günahlara öfkelenmelidir. Nefsinden doğan öfkesini ise, dâimâ dizginlemeye gayret etmelidir.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın Allah için cenk ettiği bir kâfiri tam öldürecekken, o kâfirin can havliyle yüzüne tükürmesi karşısında, onu öldürmekten vazgeçmesi hâdisesi, bu hususta en güzel misallerden biridir. Îmânın kazandıracağı ince anlayıştan henüz mahrum bulunduğu için, Hazret-i Aliʼnin bu esrârengiz davranışına bir türlü akıl erdiremeyen adam, ölmeyi-öldürmeyi unutup hayret ve dehşet içinde sorar:

“–Yâ Ali! Beni tam öldürecekken niye durdun? Ne oldu ki, şiddetli bir hiddetten, târifsiz bir sükûna geçtin? Bir şimşek gibi çakmakta iken bir anda sâkin bir hava gibi duruluverdin. Bu ânî değişikliğin hikmeti nedir? Bu hâlin bana bir muammâ oldu.” der.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- şu cevâbı verir:

“–Ben ancak Allah yolunda cihâd ederim. Allah düşmanlarının başını, yine O’nun rızâsı için vururum. Buna da aslâ nefsimi ortak etmem… Sen ise yüzüme tükürerek bana hakâret etmek, beni kızdırmak ve böylece nefsimi tahrik etmek istedin. Ben o an hiddete kapılsaydım, seni, nefsime tâbî olmak gibi, âdî bir sebeple öldürecektim. Hâlbuki ben, gururumu tatmin için değil, Allah rızâsı için gazâ ederim.”

İşte bu fazîlet karşısında o kâfir kişi îmân ile şereflenir.

TAKVA SAHİBİ KİŞİLERİN ÖZELLİKLERİ

Cenâb-ı Hak, ilâhî mükâfatlarla müjdelediği takvâ sahibi kullarının vasıflarını şöyle zikreder:

“Onlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 134)

ÖFKELERİNİ YUTANLAR

Bu âyet-i kerîmenin hayata tatbîkiyle yaşanmış olan fazîlet misallerinden biri şöyledir:

Câfer-i Sâdık Hazretlerinin bir kölesi vardı. O, ibrikten su döküyor, Hazret de leğende ellerini yıkıyordu. Birden su, elbisesine sıçradı. Câfer-i Sâdık Hazretleri, köleye biraz kızarak baktı. Bunun üzerine köle:

“–Efendim, Kur’ân-ı Kerîm’de: Öfkelerini yutanlar»,[2] Allâh’ın mağfireti ve Cennetʼle müjdeleniyor.” dedi.

Bunun üzerine Câfer-i Sâdık Hazretleri:

“–O hâlde öfkemi yuttum!” dedi.

Köle âyetin devâmını okudu:

“–İnsanları affedenler.”

Câfer-i Sâdık Hazretleri:

“–Haydi seni affettim.” dedi.

Köle yine âyeti okumaya devam etti:

“–Allah ihsanda bulunan, iyilik eden kimseleri sever!”

Bunun üzerine Câfer-i Sâdık Hazretleri:

“–Haydi git, sen Allah Teâlâ’nın rızâsı için artık hürsün! Şu bin dinar para da senin!” buyurdu.[3]

Dolayısıyla şahsına yapılan hata ve kusurlar karşısında Allah rızâsı için öfkeyi yutmak, büyük bir fazîlettir. Nitekim hadîs-i şerîfte:

“Yiğit dediğin, güreşte rakibini yenen kimse değildir. Asıl yiğit, kızdığı zaman öfkesini yenen kişidir.” buyrulmuştur. (Buhârî, Edeb, 76; Müslim, Birr, 107, 108)

ÖFKEYİ YENEBİLMENİN YOLU

Yine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, şahsî meselelerde öfkeyi yenebilmenin yolunu da şöyle beyân etmişlerdir:

“Dikkat edin! Öfke, Âdemoğlunun kalbinde bir ateştir. Öfkelenen kişinin gözlerinin kızardığını, boyun damarlarının şiştiğini görmez misiniz? Kim, öfkelenmeye başladığını hissederse, hemen otursun veya yatsın!” (Tirmizî, Fiten, 26/2191; İbn-i Mâce, Fiten, 18)

“Biriniz kızdığında ayaktaysa otursun; öfkesi geçtiyse ne âlâ, aksi takdirde yatsın!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 3/4782; Ahmed, V, 152)

Ebû Vâil der ki:

“Bir gün biz, Urve bin Muhammed’in yanına gitmiştik. Orada bir kişi, bâzı sözler söyleyip Urve’yi kızdırdı. Bunun üzerine Urve kalktı, ab­dest alıp yanımıza geldi ve Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin şöyle buyurduğunu nakletti:

“Öfke şeytandandır. Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. O hâlde biriniz öfkelendiğinde abdest alsın!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 3/4784; Ahmed, IV, 226)

Ancak şunu da ifâde etmek gerekir ki, öfkeyi yenebilmek mühim olduğu kadar, gerektiğinde Allah rızâsı için öfkelenmek de son derece ehemmiyetli bir vazifedir.

Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, kendi nefsi için öfkelenmez, kimseyle münâkaşaya girmezdi. Fakat başkasına veya umûma âit bir hak çiğnendiği ve bunda ısrar edildiği zaman celâllenir, hattâ mübârek alnındaki damarı kabarır, ancak hak ve adâlet yerini bulduktan sonra sükûnete kavuşurdu.