Ebû Mâlik el-Eş"arî"nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “…Namaz bir nurdur, sadaka bir burhandır, sabır bir ışıktır…”

(Müslim, Tahâret, 1)

***

Enes b. Mâlik (ra) anlatıyor: “Hz. Peygamber (sav) bir kabrin başında ağlamakta olan bir kadına rastladı ve "Allah"tan kork ve sabret." dedi. Kadın, “Git başımdan, başıma gelen musibeti sen yaşamadın!” diye cevap verdi. Hz. Peygamber"i tanımıyordu. Kendisine, onun Peygamber (sav) olduğu söylendi. Bunun üzerine kadın Hz. Peygamber"in (sav) kapısına gitti, kapıda bekleyen herhangi bir görevli de yoktu. (Peygamber"in yanına girdi ve); “Seni tanıyamadım.” dedi. Peygamber Efendimiz de, "Sabır, ancak (musibetin) ilk başa geldiği anda (olmalı)dır." buyurdu.

(Buhârî, Cenâiz, 31; M2140 Müslim, Cenâiz, 15)

***

Ebû Hüreyre"den nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Güçlü kimse, insanları güreşte yenen değil, bilakis öfke anında kendisine hâkim olandır.”

(Müslim, Birr, 107)

***

İbn Ömer"den nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:

“İnsanlarla bir arada yaşayan ve onların eziyetlerine sabreden mümin, insanlarla bir arada yaşamayan ve onların eziyetlerine sabretmeyen müminden daha büyük ecre nail olur.”

(İbn Mâce, Fiten 23; İbn Hanbel, II, 44)

***

Ebû Saîd el-Hudrî"den nakledildiğine göre, ensardan bazı kimseler Resûlullah"tan (sav) (bir şeyler) istediler. O da verdi. Sonra tekrar istediler. Allah Resûlü de yanındakiler bitinceye kadar verdi ve şöyle buyurdu: “…Kim sabrederse, Allah ona dayanma gücü verir. Kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ikram verilmemiştir.”

(Müslim, Zekât, 124)

SABIRLI OLMANIN MÜKAFATI VE FAZİLETİ

İslâm"ı seçtiği için Mekke"de putperestlerin fizikî baskılarına maruz kalanlardan biri de Habbâb b. Eret idi. Mesleği demircilik olan Habbâb, Hz. Muhammed"in peygamberliğini inkâr etmesi için bazen çöldeki kızgın taşlar üzerinde işkenceye tâbi tutuluyor, bazen de kor ateşte iyice ısıtılan demir parçaları sırtında soğutuluyordu.1 Öyle ki sırtındaki bu işkence izlerini yıllar sonra bir münasebetle halife Hz. Ömer"e gösterecekti.2 Habbâb"ın maruz kaldığı fizikî baskılar öyle bir hâl almıştı ki o ve aynı durumdaki birkaç sahâbî bir gün Hz. Peygamber"e (sav) gelip, “(Bu zulümden kurtulmamız için) Allah"ın yardımını istemeyecek misin, bizim için O"na dua etmeyecek misin?” diyerek yakınmışlardı. O esnada cübbesini yastık yaparak Kâbe"nin duvarına dayanmış, dinlenmekte olan Resûlullah (sav) bunları duyunca bir anda mübarek yüzleri kızarıverdi ve onlara şu telkinde bulundu: “Geçmiş ümmetler içinde öyle kimseler vardı ki, kemiklerinin üstündeki et ve siniri demir tarak ile taranırdı da bu (işkence) onu dininden çeviremezdi. Yine başının tam ortasına bir testere konulur, başı ikiye bölünürdü de, bu (işkence) onu dininden çeviremezdi. Allah bu dini mutlaka kemale erdirecektir. O kadar ki, bir bineği üzerinde bir kimse (yalnız başına) San"â"dan Hadramevt"e kadar, Allah"tan başka hiçbir şeyden korkmayarak yolculuk edebilecektir.” 3

Bela ve musibetlere karşı direnç göstermek demek olan sabır, müminlerin hayatları boyunca en çok ihtiyaç duydukları erdemlerden biridir. Her şeyden önce sabır, tam anlamıyla iman edebilmenin ve bu imanı koruyabilmenin ilk şartıdır. Sabır, İslâm"ın on üç yıl süren Mekke döneminin en bariz vasfıydı. Sabır, İslâm"ı seçen Habbâbların, Ammârların, Bilâllerin her türlü baskı ve işkencelere rağmen imanlarını koruma mücadelesiydi. Belki de bu yüzden Hz. Peygamber, “İman nedir?” sorusuna, “Sabırlı ve hoşgörülü olmak” diyerek cevap vermişti.4 Bu yüzden Abdullah b. Mes"ûd, sabrı “imanın yarısı” saymıştı.5 Hz. Ali ise sabrı, vücuttaki başa benzetmişti. Nasıl ki, başsız bir vücudun yaşaması mümkün değilse, sabır olmaksızın imanın kemale ermesi de imkânsızdı.6

Musibetlere Karşı Sabır

Musibetlere karşı daima sabrı tavsiye eden Peygamber Efendimiz bir gün bir kabrin başında ağlamakta olan bir kadına rastlamış ve “Allah"tan kork ve sabret.” buyurmuştu. Hz. Peygamber"i tanımayan kadın, “Git başımdan, başıma gelen musibeti sen yaşamadın!” diye cevap vermişti. Ancak kendisine öğüt verenin Resûlullah olduğunu öğrenince özür dilemek için onun kapısına gitmişti, kapıda bekleyen herhangi bir görevli de yoktu. (Peygamber"in yanına girdi ve) “Seni tanıyamadım.” dedi. Peygamber Efendimiz de, "Sabır, ancak (musibetin) ilk başa geldiği anda (olmalı)dır." buyurdu.7 Asıl olan sıkıntı ile ilk yüzleşildiği anda sabretmek, yaranın acısı daha sıcakken sabırlı davranabilmektir.

Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “...Namaz bir nurdur, sadaka bir burhandır, sabır bir ışıktır...” 8 Bir bakıma sabır, hayatın çilesine karşı tahammül göstermektir. Mümin onun sayesinde doğru ile yanlışı ayırt edebilecek, günahlara karşı doğruların yanında yerini alabilecek ve imanın tadını tadabilecektir. Belki de bu yüzden Hz. Peygamber, Allah"a iman edip onu tasdikten ve cihaddan sonra en üstün erdem olarak sabrı ve hoşgörüyü zikretmiştir.9

Peygamber Efendimizin yeğeni Abdullah b. Abbâs"ın da müminin silahı olarak nitelendirdiği sabır,10 elbette sadece musibetlere karşı dayanmayı ifade etmez. Allah"ın farz kıldıklarını yerine getirmek ve yasakladıklarından kaçınmak da sabır ister. Zira bir mümin, ibadetine başlamadan önce niyet ve ihlâsını koruma; ibadet esnasında Allah"tan gafil olmama, ibadetten sonra ise riyaya kapılmama hususunda sabırlı olmalıdır. Kur"ân-ı Kerîm Allah rızasını umarak sabredip, namazı dosdoğru kılıp hayırlı işler yapanlara, sabırlarına karşılık cennet vaad etmiş,11 dünya uğruna âhireti feda etmeyip sabredenlerin en güzel şekilde mükâfatlandırılacaklarını bildirmiştir.12