<div>1951 yılında Siverek’te dünyaya gelen Özgültekin, marangozluktan hasta bakıcılığa, saz ustalığından şiire uzanan çok yönlü yaşamı boyunca ilçenin kültürel değerlerini yaşatmak için çaba sarf etti. Emeklilik sonrası kurduğu kitaplık ve kültür mekânı, zamanla 15 bini aşkın kitap, dergi ve belgeyle adeta bir halk akademisine dönüştü. Özellikle gençlere duyduğu ilgiyle tanınan Özgültekin, “Rabbim bana evlat vermedi ama bu gençler benim evlatlarım” sözleriyle yüreklerde iz bıraktı.</div> <div></div> <div> </div> <div>KÜLTÜR, EL SANATLARI VE TEVAZU İLE YOĞRULMUŞ BİR ÖMÜR</div> <div> </div> <div>Yakınlarının “on parmağında on marifet” olarak tanımladığı Özgültekin, çocukluk yaşlarından itibaren el sanatlarına ilgi duyarak kendi oyuncaklarını yaptı. İlerleyen yıllarda ise bağlama, keman ve ud gibi enstrümanların yapımına yöneldi. Siverek Devlet Hastanesi’nde görev yaptığı dönemde sadece resmi göreviyle değil, yardımsever kişiliğiyle de hafızalarda yer edindi.</div> <div> </div> Ali Özgültekin (Kardeşi): “Ramazan Abim Kitaplarla Kurduğu Bağda Huzur Buldu” Ramazan Özgültekin’in kardeşi Ali Özgültekin, abisinin genç yaşlardan itibaren kitaplara derin bir sevgi duyduğunu ve bu sevginin emeklilik sonrası adeta hayatının merkezine oturduğunu belirtti. “Ramazan abim, ailemizin ikinci büyük abisiydi. Emekli olduktan sonra aldığı mekân, onun için bir kültür ocağına dönüştü. Tarih, kültür, evliyalar ve alimler üzerine araştırmalar yapar, kütüphanesinde zengin bir arşiv oluştururdu.” Özellikle öğrencilere olan ilgisinin dikkat çekici olduğunu söyleyen Ali Özgültekin, abisinin sık sık lise ve üniversite gençlerine destek verdiğini dile getirdi. “Kimi zaman uzak şehirlerden öğrenciler gelir, onunla sohbet eder, seminerlere katılırlardı. Ona neden bu kadar uğraştığını sorduğumda, ‘Rabbim bana evlat vermedi ama bu gençleri kendi evladım gibi görüyorum,’ derdi.” ⸻ Ferit Özgültekin (Kardeşi): “Tevekkül Onun Hayatının Rehberiydi” Şanlıurfa – Ferit Özgültekin, Ramazan Özgültekin’in mütevazı ve tevekkül sahibi bir kişiliğe sahip olduğunu, hasta olduğu dönemde bile kimseye yük olmak istemediğini anlattı. “İki yıl önce dizinden bir rahatsızlığı vardı. Onu Urfa’ya getirdik, hastaneye götürecektik. ‘İstersen Kaymakam Bey ya da Vali Bey’e haber verelim,’ dedim. Ama o, ‘Hayır, gerek yok. Dermanı da derdi de veren Allah’tır,’ diyerek kabul etmedi.” Hastanede gördükleri ilginin onu şaşırttığını belirten Ferit Bey, başhekimin bile Ramazan Özgültekin’i tanıdığını ve özel ilgi gösterdiğini söyledi. “Tedavi sürecinde üç ameliyat geçirdi ama hiçbir zaman şikayet etmedi. ‘Gördün mü, Allah isterse gönderir,’ diyerek tevekkülünü korudu.” Kadri Özgültekin (Amcaoğlu): “Ramazan Abi On Parmağında On Marifet Biriydi” Kadri Özgültekin, Ramazan Özgültekin’in el becerilerine ve çok yönlü kişiliğine vurgu yaptı. Çocuk yaşlardan itibaren üretken bir yapısı olduğunu belirtti. “7-8 yaşındayken oyuncaklarını kendi yapardı. Gençliğinde âşık olduğu bir kız için marangoz atölyesi açtı, çok geçmeden usta oldu. Gürgen ağacından çeyizlik sandıklar, büfeler yapardı.” Onun sadece marangoz değil aynı zamanda mahallelinin sağlık danışmanı gibi olduğunu da söyleyen Kadri Özgültekin: “Siverek Devlet Hastanesi’nde diş bölümünde çalıştı ama mahallede kimin neyi ağrısa önce Ramazan Abi’ye giderdi. Evini bile kendi elleriyle yaptı. Gerçekten her işten anlardı.” Midhat Özgültekin (Amcaoğlu): “Kültürle Dolu Bir Huzurhanede Son Nefesini Verdi” Midhat Özgültekin, Ramazan Özgültekin’in kültür birikimi ve maneviyat dolu kişiliğine dikkat çekti. 2024 yılında gerçekleştirdikleri bir ziyaretin hafızalarda iz bıraktığını söyledi. “Diyarbakır dönüşü uğradık. Mekânı kültür kokan bir yerdi. Eski fotoğrafları, yazıları gösterdi. Sıla-i rahim gibi oldu. Bağlamasıyla türkü söylerdi, biz de eşlik ederdik. Her sohbeti bir dersti.” Özgültekin’in yalnızca bilgi birikimiyle değil, sohbeti ve muhabbetiyle de insanları etkilediğini belirtti. “Siverek’in hafızasıydı. Herkesin gönlünde yeri vardı. Allah mekânını cennet eylesin.” Ömer Özgültekin (Amcaoğlu): “O Bir Gönül Adamı, Bir Kültür Mirasıydı” Ömer Özgültekin, Ramazan Özgültekin’i “bir gönül insanı, bir şehrin hafızası” olarak tanımladı. Hem bilgi hem de sanatla dolu bir kişiliğe sahip olduğunu anlattı. “On parmağında on marifet derler ya, işte tam olarak öyleydi. Sanat, musiki, şiir, el işleri… Ne ararsan vardı. Yakın zamanda eşini kaybetmişti ama buna rağmen içindeki üretkenliği kaybetmedi.” Ramazan Özgültekin’in dünya malına olan mesafeli duruşunu da bir hatıra ile aktardı: “Bir gün ona sordum, ‘Vefat edince bu kitaplar, bu koleksiyon ne olacak?’ diye. Gülümsedi ve şöyle dedi: ‘Bu eşyaların hiçbiri bana ait değil. Onların sahipleri millettir. Ben ölünce onlar sahiplerini bulurlar.’”