Tükenmişlik Sendromu, bireyin normal şartlarda kariyerinden, arkadaşlıklarından veya aile etkileşimlerinden aldığı keyfi ve başarı duygusunu azaltan ve bireysel kimliğin kaybedildiğine inanılmasına yol açan bir zihinsel ve fiziksel tükenme durumu olarak ifade edilmektedir.
Tükenmişlik Sendromu'nun sosyal ilişkiler ve aile yaşantısı üzerinde olumsuz etkiler ortaya çıkardığını ve bunun bazen uzun sürebildiğini belirten Psikolojik Danışman Feyzullah Akdağ, İLKHA muhabirine önemli değerlendirmelerde bulundu.
"1970'lerde dünyada sosyal hayat ciddi manada değişmeye başladı"
Tükenmişlik Sendromu'nun 1970'li yıllarda literatüre girdiğini belirten Akdağ, "Tükenmişlik sendromu genel itibari ile şöyle tanımlanır: 'Kişinin sosyal ve duygusal manada yıpranması, kendini tükenmiş hissetmesi, hiçbir şekilde enerjik hissetmemesi ve bu durumda uzun süreli yani altı ay ve üzeri olarak devam etmesi ve bir şekilde bu durumdan bir türlü çıkamaması durumudur.' 1970'li yılları neden vurguluyorum çünkü 1970'lerde dünyada sosyal hayat ciddi manada değişmeye başladı. Hizmetler sektörü daha ön plana çıktı ve insanlarla olan ilişkiler, insanlarla olan işler daha da fazlalaştı." dedi.
"Kendimizi tamamen değersiz hissedebiliriz"
Psikolojik Danışman Feyzullah Akdağ
Tükenmişlik Sendromu'nun meslek grupları arasında en çok insanla meşgul olan kişiler arasında yaşandığına dikkat çeken Akdağ, "Peki, her risk grubunda olan insan bunu yaşıyor mu? Hayır, yaşamıyor. Bu durumda kimler daha fazla risk altında? Mesleğinde titiz olanlar, mükemmeliyetçi eğilimi olanlar, son derece yardımsever olanlar yani iş yerinde herkesin derdine koşanlar ve biraz da aynı zamanda 'ben yaparım, bu işin altından kalkarım, bana yollayın, ben bu işi yaparım' gibi bir yaklaşım içinde olanlar daha çok risk altındadır. Biz insanız, aciziz ve bu acziyetimiz bize öyle veya böyle belli bir yerden sonra kendini hissettirir. Bu hissettirmeye rağmen biz bu işe devam edersek, o sinyalleri alamazsak zamanla ne kadar büyük işler yapmış olursak olalım, ne kadar önemli bir yerde bulunursak bulunalım dönüp baktığımızda kendimizi tamamen değersiz hissedebiliriz. İşte bu Tükenmişlik Sendromu'nun en önemli belirtilerinden bir tanesidir. Tükenmişlik sendromu kendini değersiz hissetme, sürekli karamsar düşünme, geleceğe dair kötü düşünceler, bununla beraber kendini yaptığı işte işe yarar olarak görmeme, geriye baktığında 'ben hiçbir şey yapmamışım' olarak görme, benlik bütünlüğüne, benlik saygınlığına karşı olumsuz tutumlar sergileme, bunların hepsi maalesef Tükenmişlik Sendromu'nun belirtilerindendir. Bu altı ay ve üzerinde devam ettiğinde artık gündeme gelir." şeklinde konuştu.
"İnsanın bir günde uğraşabileceği, baş edebileceği bilgi sayısı, problem sayısı sınırlıdır"
'Tükenmişlik Sendromu aynı zamanda sosyal, mesleki ve özel hayatımızda da sorumluluklarımızı yerine getirmede ciddi manada zorlar, geriye iter ve performans düşüklüğünü beraberinde getirir' diyen Akdağ, bu durumun atlatılabileceğini vurgulayarak, "Tükenmişlik Sendromu dediğimizde aklıma Peygamber Efendimizin'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şu hadisi şerifi geliyor: 'Yarabbi faydasız ilimden sana sığınırım' diyor. Günümüz çağında, internet çağında, sosyal medya çağında birim zaman başına düşen bilgi sayısı inanılmaz arttı. Haliyle bir insanın bir günde uğraşabileceği, baş edebileceği bilgi sayısı, problem sayısı çok belli ve sınırlıdır ancak bu birim zaman başına düşen bilgi sayısı o kadar çok ki artık o kadar fazla bilgiye maruz kalıyoruz ki, hepsi aklımızda, zihnimizde bir yer ediniyor. Bu durum da zihnimizi yoruyor. Yorunca da kendi işimize doğru odaklanmamızı, kendi işimizi yapmamızı engelliyor. Bu yorma ve yıpranma normalde bir yılda yıpranacağımız payı belki de bir aya indiriyor. İşte bu noktada biz kendimizi Tükenmişlik Sendromu'ndan nasıl koruruz? En başta faydasız ilim bakışını elde etmemiz gerekiyor. Eğer ki faydasız ilim akışını engellersek, bu en fazla internet ve sosyal medya üzerinden oluyor, o zaman asıl gündemimize, bizi asıl etkileyen, bizi küçük dairede asıl ilgilendiren ve önemli olan şeylere de daha fazla odaklanırız ve onlara gücümüz yeter. Ancak biz faydasız ilime daldıkça, üzerimizde taşıyamayacağımız kadar yük ediniyoruz ve bu yükü de kaldıramıyoruz. Zihinsel manada, duygusal manada ve zamanla fiziksel manada kaldıramaz oluyoruz. Daha sonrasında ise kişide Tükenmişlik Sendromu gündeme geliyor." ifadelerini kullandı.
"Hayatımızda her şey önemlidir ancak birçok şey hem önemlidir hem önceliklidir"
Kişinin Tükenmişlik Sendromu'ndan kurtulmak için içsel bir muhasebenin yapılması gerektiğini ifade eden Akdağ, sözlerine şöyle devam etti:
"Şunu yapabilirim: 'Beni ilgilendiren, önemli ve öncelikli şeylerim neler? Buna bakabilir yani her şey hayatımızda önemlidir ancak birçok şey hem önemlidir hem önceliklidir. Bunu bir listeye, sıraya koyabiliriz. Gerekirse bunları bir kâğıda, bir yere yazabilir benim için önemli olan şeyler neler? Evlatlarım, eşim, ailem, yakın çevrem, komşularım vesaire. Bunları bir sıralamaya koyarak ve bunların hepsi önemli doğrudur. Akademik hayatım, kitap okumam vesaire hepsi çok önemlidir. Peki, bunların içerisinde öncelikliler hangisidir? Önemlilerin içinden öncelikleri çıkarıyoruz. Öncelikler de bu yıl evladımın üniversiteye hazırlık senesidir, iş yerinde benim hazırlamam gereken bir proje var, birçok işim var ama bu proje daha önceliklidir. Bunu bu şekilde iş akışına, iş takvimine koyduğumuz takdirde artık neyi ne zaman yapacağımız aşağı yukarı belli olduğundan bir plan dâhilinde ve öncelikli olarak yaptığımız takdirde; aslında zamanın bize ettiğini ve yapabildiğimizi gördüğümüzde Tükenmişlik Sendromu'nu aslında bizden uzaklaştırmış oluyoruz."
"Birim zaman başına düşen bilgi sayısını azaltmamız lazım"
Tükenmişlik Sendromundan kurtulmanın kişinin kendisini ilgilendirmeyen faydasız ilimden uzak durarak veya azaltarak mümkün olabileceğine vurgu yapan Akdağ, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu faydasız ilimlerin azaltılması şartıyla olur. Yani biz Twitter'da, Facebook'ta, Instagram'da sürekli faydasız ilimler akışına maruz kaldığımızda, sürekli 'birileri ne yapmış', 'ne etmiş', 'kim kime ne demiş' kafasına, düşüncesine gittiğimizde o önemli ve öncelikler sırasına asla girmeyecek. Alakasız olan şeylerle gündemimiz ve aklımız meşgul olduğunda, asıl yapmamız gerekenlere gücümüz yetmiyor. Zihnimiz çünkü belli bir kapasiteye sahip, gücümüz, duygusal durumumuz belli bir kapasiteye sahip, bundan dolayı aciziz. Bu acziyetimizin farkına vararak, en verimli şekilde kendimizi kullanmamız gerekiyor. İşte bundan dolayı birim zaman başına düşen bilgi sayısını azaltmamız lazım. Bu da en baştan sosyal medya üzerinden gelen bilgi bombardımanını azaltmamıza ve gerçek hayatımızda önemli ve öncelikli sırasını doğru bir şekilde yapmamıza bağlıdır.