HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, partisinin İstanbul, Bursa, Kocaeli, Yalova ve Eskişehir ilçeleri ile Edirne, Tekirdağ ve Yalova il başkan adaylarının tanıtım programına katıldı.

Arnavutköy Avlu 34 Konferans Salonu'nda Molla Abdülbari Çelik'in Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başlayan programda konuşan Yapıcıoğlu, değişmeyen gündemlerini başında Filistin'in geldiğini, bu meselenin daima gündemde kalması gerektiğini söyledi.

"Filistin topraklarının işgali 105 yılı aştı"

Yapıcıoğlu, "Değerli dostlar! Bugün inşallah İstanbul ve çevresinde belediye başkan adayı olarak göstereceğimiz ve 31 Mart yerel seçimlerinde bizleri temsil edecek kardeşlerimizi tanıtmak, onları ilan etmek üzere bir araya geldik. Rabbim seçimleri, sonuçlarını ve inşallah bugün ilan edeceğimiz arkadaşlarımızı memleketimiz için, milletimiz için, partimiz için hayırlara vesile kılsın inşallah. Bugün yerel seçimlerde belediye başkan adayı olarak belirlediğimiz bir kısım arkadaşlarımızı ilan edeceğiz ama bizim maalesef değişmeyen daimî gündemlerimizden birisi Filistin, kanayan yara Gazze, bitmeyen vahşet siyonizm. Onlarla ilgili bir şeyler söylemeden doğrusu yerel seçimler hakkında ya da adaylar hakkında ya da siyasete bakışımız ile ilgili bir şeyler söylemeyi doğru bulmuyorum, içime de sindiremiyorum. 1917'deki İngiliz işgalinden hesap edeceksek, Filistin topraklarının işgali 105 yılı aştı. 1948 siyonist işgalden bu yana hesap edeceksek, neredeyse 76 yıl oldu. O gün bu gündür Filistin kan ağlıyor, Filistin'de masum insanlar can veriyor, vahşet ve işgal devam ediyor." diye konuştu.

"Gazze'de zulmü bitirmek için insanüstü çaba sarfeden yiğitler var"

7 Ekim'de kopan Aksa Tufanı ile o yenilmez ordu denilen siyonist, katil sürüsünün tarihinde yemediği kadar ağır bir darbeyi bir günde yediğini hatırlatan Yapıcıoğlu, "75 yıl boyunca oluşturdukları imaj, yerle yeksan oldu. Bunun acısını çıkarmak için karşısında silahlı yiğitleri görünce dizlerinin bağı çözülen o korkak katil sürüsü, 116 gündür denenmedik vahşet yöntemi bırakmadan on binlerce masumu katletti. Gerçekten vahşet öyle bir noktaya vardı ki artık kelimelerin bunu tarif etmesi mümkün değil. Belki bu vahşetle ilgili söylenen en vecih sözlerden birisi, Ebu Ubeyde'nin 'dünya ikiye bölündü, vicdansız suçlular ve aciz seyirciler' sözüydü. Belki bunlara bir üçüncü sınıfı daha ilave etmek gerekir. Onlar da gayretli müminler. Gazze'de bütün imkânsızlıklara rağmen bu zulme karşı boyun eğmeden, diz çökmeden mücadele eden, bu zulmü bitirmek için elinden gelen bütün cabayı ortaya koyan, insanüstü bir gayretle mücadele eden yiğitler var. Dünyanın farklı bölgelerinde ellerinden geldiği kadar oradaki kardeşlerine yardım etmeye çalışan gayretli insanlar var. Kimi maddi yardım gönderiyor, kimi dua ediyor, kimi gündemde tutuyor, kimi siyonistlerin şimdiye kadar başardıkları psikolojik savaşı onların aleyhine çeviriyor. Bir de dünyanın genelinde bu manzara karşısında İslam aleminde maalesef içimizi acıtan bir manzara var. Öncekilere göre vahşetin boyutu çok daha fazla olmasına rağmen maalesef başta ülkemiz olmak üzere pek çok İslam ülkesinde yeterince tepki yok. Bunu kabul edelim." şeklinde konuştu.

"İnsanlar sadece bombalardan değil açlıktan ve soğuktan da ölmeye başladı "

Yapıcıoğlu, "Daha önce Kudüs'ün siyonizmin başkenti olarak ilan edildiği zamanda, bu kadar kan akmamışken, vahşet bu boyutlara ulaşmamışken bile sokaklarda daha fazla tepki görüyorduk. Evet, İslam ülkelerinde de sokakları, meydanları boş bırakmayan gayretli Müslümanlar var. Sadece İslam ülkelerinde değil, kendi hürriyetinden, kendi hür bakışından vazgeçmeyen, siyonizme esir olmayan ve ona teslim olmayan farklı inançlardaki insanlar da bu zulme karşı duruyorlar. Ama maalesef özellikle İslam ülkelerinin idarecilerini de üç sınıfa bölebiliriz. Birileri hain idareciler. Onlar konuyla hiç ilgilenmezler, oradaki zulme ışık tutacak ya da dikkat çekecek gösterileri bile yasaklarlar ve el altından siyonistler ile iş tutarlar. Hainlerden başka bir de hain olmayan haif (zayıf) olanlar var. Onlarda korkak idarecilerdir. Onların belki içleri de sızlıyor, kalpleri rahatsız. Bir şeyler yapmak istiyorlar fakat adım atacak cesarete sahip değiller. Bir de ellerinden hiçbir şey gelmediği halde aciz, seyirciler sınıfında olanlar var. Bu üç sınıf içerisinde belki de en masum olanları bu aciz seyircilerdir çünkü onların ellerinden bir şey gelmiyor. Biz bu vesile ile bütün İslam âlemine, Müslümanlara, idarecilere ve siyonizm lehine egemenlik hakkından vazgeçmemiş bütün hür dünyaya sesleniyoruz! Siyonist rejim 116 gündür sivillerin üzerine bomba yağdırıyor. On binlerce ton bomba atıldı. Bu bombaların arasında fosfor bombası gibi pek çok yasaklı silahlar da var. Fosfor bombalarıyla ilkokullar ve hastaneler bombalandı. Okullar, hastaneler, camiler, kiliseler, Birleşmiş Milletler binaları, ambulanslar, yardım konvoyları vuruldu. Gazeteciler, doktorlar, sivil savunma görevlileri, Birleşmiş Milletler görevlileri, çocuklar, kadınlar, katledildi. İnsanlar aç, susuz ve ilaçsız bırakıldı. Gazze'ye atılan bombalardan dolayı on binlerce kadın, çocuk ve yaşlının kolu, bacağı kesilmek zorunda kaldı. İnsanlar sadece üzerlerine yağan bombalardan değil açlıktan ve soğuktan da ölmeye başladı. Vahşette sınır tanımayan terör şebekesi, Gazze'deki insanların açlıklarını kullanarak konserve kutuları şeklinde bombalar yaptı ve açlık çeken insanlar onları konserve zannedip alıp açsınlar, açtıklarında ellerinde patlayıp ölsünler diye sokaklara saçtı." dedi.

"Zulme dur demek için daha neyi bekliyorsunuz?"

Yaşanan vahşetin artık tarif edilemez boyutlara ulaştığına dikkati çeken Yapıcıoğlu, "Siyonist çete yine bugün basına düşen bir habere göre bazı Filistinlileri hastanenin içerisinde kendisine engelli süsü vererek tekerlekli sandalye ile hastanenin içerisinde girip hatta yatağındaki insanları katlettiler. Şimdi diyoruz ki ey İslam ülkelerinin yöneticileri! Ey hür dünyanın yöneticileri! Ey egemenliğinden ve hürriyetinden siyonizme feragat etmemiş yöneticiler! Daha ne bekliyorsunuz? Bu vahşeti durdurmak üzere daha ne olması gerekiyor?  Aşılmamış daha hangi kırmızıçizgi kaldı? Çiğnenmemiş hangi ahlak kuralı kaldı? Paspas yapılmamış hangi hukuk kuralı kaldı? Harekete geçmeniz için daha ne olması gerekiyor? Yeryüzünde nefes alacak tek bir canlının kalmaması mı gerekiyor? Harekete geçmeniz için Filistin'de masun kadın ve çocukların içeceği tek bir damla su kalmamalı mı? Ya da orada sadece içinde barut ve patlayıcı olan konserve kutuları kalınca, diğer bütün yiyecekler tükenince, insanlar birer birer açlıktan ya da konserve zannettikleri o kutuları açarken, o patlayıcılarla öldükten sonra mı harekete geçeceksiniz? Allah'ın görevli melekleri bunları kaydediyor. Herkes yaptığının veya yapmak zorunda olup da yapmadıklarının hesabını mutlaka verecektir. Oradaki zulmü aslında canlı yayında herkes görüyor, manevi kameralar da kaydediyor. Ahiret gününe inananlara söylüyoruz, ne bekliyorsunuz? Allah'ın size de bir azap göndermesini mi bekliyorsunuz? Ve diyoruz ki tüm bu vahşetin arkasındaki süper güçlerin silah, siyaset ve para olarak vermiş olduğu sınırsız desteğe rağmen siyonizm yenilecek. Allah'ın izni ile öyle bir yenilgi tadacak ki bundan asla şüpheniz olmasın. Mutlaka yenilecekler ve topluca cehenneme sürülecekler." diye konuştu.

"Siyonistlerin hedefleri tutmadı"

Yapıcıoğlu, "Bu vahşeti sergilemeye başladıkları zaman birkaç hedef belirlemişlerdi. Önce dediler ki biz oradaki direniş gruplarını yok edeceğiz. Oradaki direniş güçleri 115'inci günde hala Tel Aviv'e füze atabiliyor. Hala karadan içeriye soktukları tankları, aldıkları darbeler ile siyonistlere o tanklar mezar oluyor. Oradaki askerler tabutlar içerisinde Tel Aviv'e gidiyorlar. Bir şey daha söylediler. Dediler ki biz Filistinli mücahitlerin esir aldığı askerleri kurtaracağız. 116 gündür o askerlerden tek birini bile zorla, güç kullanarak geri alamadılar. Ya kendi attıkları bombalarla öldürdüler ya da oradaki mücahitler ile anlaşmak ve zindanlarda tuttukları Filistinli gençleri ve kadınları serbest bırakmak karşısında götürebildiler. Bir hedefleri daha vardı. Orada dehşet saçarak, vahşet ortaya koyarak Filistinli insanları Gazze'den tamamen dışarıya çıkartmak, Sina'ya sürmek istiyorlardı. Neredeyse ayakta bina kalmadı. Su, ekmek, ilaç kalmadı. Yaralarını tedavi edecek ilaç yok ama onlar öyle bir iradeye, öyle bir imana, öyle bir tevekküle sahipler ki, orayı terk etmiyorlar. Allah bize yeter diyorlar. Yıkılan evinin içerisinde kurtarabildikleri bir döşekte yaşlı bir amca bacak bacak üstüne atarak oturuyor, 'Evimizi yıkabilirsiniz ama burayı terk etmeyeceğiz' diyor. Bunlar ilan ettikleri hedefler değildi. 3 hedefleri vardı ama hiçbirisi tahakkuk etmedi." şeklinde konuştu.

"Siyonistler ahlaken, siyaseten, psikolojik olarak yenildiler"

Yaşanan vahşi saldırılarla siyonizmin ne olduğunun dünya halkları tarafından açıkça anlaşılmaya başlandığını hatırlatan Yapıcıoğlu, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

"Yarım ağızla söyledikleri şeyler vardı. İlk günlerde acımasızca vurdular ve dediler ki, biz öyle bir dehşet saçacağız ki, oradaki sivillere 'Siz Kassam Tugayları, HAMAS ve İslami Cihad yüzünden bu haldesiniz' diyeceğiz' dediler. Hani burada da onların borazanlığını yaparak 'israilin saldırılarını kınayacağız ama sebep HAMAS'tı. Ne diye gidip saldırıyorsun' diyorlardı. Sanki zulüm 7 Ekim'de başlamış, 75 yıldır zulüm yokmuş gibi… Oradaki gruplar ile halkın arasını açacağız dediler ama ne oldu? Ailesinden 20 ferdi kaybedeler 'Canımız, kanımız Aksa'ya feda olsun' dediler. Filistinliler ile mücahitlerin arasını açmaya çalışanlar kendi dostlarını bile kaybetmeye başladılar. Onların vahşetini gören dünya, artık siyonizmin nasıl bir terör örgütü olduğunu, nasıl tehlikeli ve korkunç bir ırkçılık olduğunu gördüler. Bütün dünya, hürriyetine düşkün, aklını kiraya vermeyen insanlar, siyonizmin vahşetini gördüler ve siyonist işgal rejimi ile dostları yalnızlığa mahkûm oldular. Bundan dolayı diyoruz ki inşallah yenilgileri yakındır. Bir de psikolojik bir harp yürütüyorlardı. Sadece meydanda değil basında da güçlü silahları vardı. O psikolojik üstünlüklerini kaybettiler ve ahlaken de psikolojik olarak da askeri olarak da siyasi olarak da yenildiler. İnşallah bu yenilgileri sonun başlangıcı olacak. Biz de diyoruz ki, ey zalimler! Yakında yenilecek ve topluca cehenneme sürüleceksiniz… Biz şuna inanıyoruz. O vahşet bitikten sonra bile Filistin ve Mescid-i Aksa tamamen özgürlüğüne kavuşana kadar her Müslümanın gündeminin başında yer alması gereken konu Mescid-i Aksa'dır."

"İnsanımıza hizmet etmek için siyaseti bir araç olarak görüyoruz"

47 ilçe, biri büyükşehir 3 il adayını tanıtmak için toplandıklarını belirten Yapıcıoğlu, yerel seçimlerle ilgili de şöyle konuştu:

"Önümüzde seçimler var. Yaklaşık 2 ay sonra 31 Mart Pazar günü önümüze sandık gelecek. Önümüzdeki 5 yıl için şehirlerimizi, ilçelerimizi idare edecek belediye başkanlarımızı, belediye meclis üyelerimizi ve muhtarlarımızı seçeceğiz. 12 yıl önce 'dürüst siyaset, gerçek adalet' şiarıyla yola çıktık. Partimizi kurduktan 15 ay sonra 2014 yılında yapılan yerel seçimlere katıldık. O zaman sınırlı sayıda yerde seçime katılmıştık. Arkasından rabbim lütfetti, 2018 ve 2023 genel seçimlerine katıldık. 2023'te yapılan seçimlerde 4 arkadaşımızı temsilci olarak meclise göndermeye muvaffak olduk. Meclise gittikten sonra siyaset tarzımız ve üslubumuz, muhalefet tarzımız daha çok kişi tarafından görülmeye başlandı. Başından beri siyasetimizin merkezinde insan olduğunu ve asıl hedefimizin adaleti gerçekleştirmek olduğunu söyledik. Adaleti gerçekleştirmenin ilahi bir emir olduğunu biliyoruz. Hayatımızın gayesi, rabbimizi kendimizden razı etmek, O'nun huzuruna ak bir yüzle çıkmaktır. Bunun için olmazsa olmaz her konuda adaleti hedefe koymaktır. Adaletten milim saparak Rabbinizin rızasına ulaşamazsınız. Bu nedene diyoruz ki önce insan, öncelik adalet. Çünkü rabbim insanı eşrefi mahlûkat olarak yaratmış ve inşallah bu eşrefi mahlûkat olarak yaratılan insanımıza hizmet etmek için siyaseti bir araç olarak görüyoruz."

"HÜDA PAR'ın insanı merkeze alan belediyecilik anlayışıyla tanışmanın zamanı"

Muhalefet ederken her şeye doğru da olsa yanlış da olsa karşı çıkmak gibi bir anlayışlarının olmadığını, bundan sonra da olmayacağını aktaran Yapıcıoğlu, "Doğru kimden gelirse gelsin doğrunun yanında, yanlışı da kim yaparsa yapsın onu karşısında olduk, bundan sonra da öyle olmaya devam edeceğiz. Yerel seçimlerde 'dürüst belediyecilik gerçek hizmet' diyoruz. İnşallah HÜDA PAR'ın hizmet anlayışıyla geçtiğimiz mayıs ayından bu yana daha yakından tanışan milletimiz, 31 Mart'tan sonra HÜDA PAR'ın insanı merkeze alan ve her işini adalet ile yapacak olan belediyecilik anlayışıyla tanışmasının zamanı olacaktır. Biz, 'az laf çok iş' diyoruz. İnşallah birileri gibi laf cambazlığı yapmayacağız. İlk günden kolları sıvayıp işe başlayacağız. Çok konuşanlar, hep konuşanlar ama yalan konuşanlar, konuşunca kin kusanlar, konuşunca hep öfkeyle hareket edenler, düşmanlık tohumları saçmaya çalışanlar, iftira edenler, HÜDA PAR'ın güneşini gördüğünde gözleri kamaşanlar ve bu nedenle rahatsız olanlar var. Biz de o hazımsızlık çekenlerin neden bizi hazmedemediklerini, neden görmeye tahammül edemediklerini çok iyi biliyoruz ama onlarla kaybedecek zamanımız yok. İnşallah 31 Mart günü karınları daha fazla ağrıyacak. Uykuları daha çok kaçacak ve daha fazla rahatsız olacaklar. Karın ağrısının sebeplerinden bir tanesi geçtiğimiz mayıs ayında yapılan parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimidir. CHP zihniyeti, çok partili hayata geçildiğinden bu yana bu halka tepeden baktığı, tarihine yabancı olduğu için halkın örfüne, adetine Fransız kaldığı için halkın camisiyle, ibadetiyle kavgalı olduğu için asla bu halkın oylarıyla iktidar yüzü görmedi ve bundan sonra da inşallah görmeyecek. Kabahati kendilerinde aramak yerine millete bidon kafalı dediler, göbeğini kaşıyan adam dediler, geri kafalı, örümcek kafalı dediler. Halkın kılık kıyafetiyle, camisiyle, ezanıyla uğraştılar ve hep kaybettiler. Kendilerini değiştirmedikleri müddetçe de kaybetmeye devam edecekler." dedi.

CHP'nin geçtiğimiz mayıs ayında kendilerine göre bir hesap yaptığını ancak yapılan hesabın HÜDA PAR'ın denkleme dâhil olmasıyla bozulduğun dikkati çeken Yapıcıoğlu, yaşanan süreçle ilgili şunları söyledi:

"Yüzde 25 bandı onlar için tavan olmuş, aşamıyorlar. Masanın etrafında 6 parti toplandı. Yedincisi de onlara destek verdi. Yetmedi DHKP-C'den TİKKO'suna, PKK'sından FETÖ'süne 7 tane de terör örgütünü arkalarına aldılar. 7/24 Kandil'den destek mesajlarını boca ettiler. O da yetmedi Amerika'sından İngiltere'sine, Fransa'sından Almanya'sına 7 düveli de arkalarına aldılar. Bu sefer tamam, artık cumhurbaşkanlığını alacağız ve önümüzdeki 5 yıl memleketi biz idare edeceğiz dediler. Daha seçimler yapılmadan bazı yandaşları sağda solda çemkirmeye başladılar. Devlet dairelerinde örtülü bacılarımıza, 'yakında geleceğiz ve gününüzü göstereceğiz' dediler. Daha dereyi görmeden paçayı sıvadılar. Tek parti dönemindeki icraatlarını yeniden yapabilme hayalleri görmeye başladılar. Zaten oyumuz yüzde 65 dediler. Biz de 'Durun bakalım daha seçim olmadı' dedik. Üstad Bediüzzaman'ın deyimiyle terazinin iki kefesine iki dağı koysan bir batman ağırlıkla dengeyi bozabilirsiniz. Dengede bir durum vardı. Onlar da biliyorlardı ama hepimizi kandırmaya çalışıyorlardı. Biz denkleme dâhil olduk, terazinin bir kefesine ağırlığımızı koyduk ve tüm hayalleri suya düştü.

Şimdi karın ağrılarından bir sebep de bu ama hepsi bu değil. Milletin inancıyla kavgalılar. Şu anda şeklen biz öyle değiliz diyorlar ama öyle dedikleri gibi değiller. Şu salondaki başında sarığı, takkesi olan ya da şurada çarşaflı bacılarımızı görseler emin olun belki sinir krizleri geçirecekler. Olsun, onların tercihleri farklı olabilir. Burada da tercihleri farklı olanlar var. Burada da sakallı hocam ve kravatlı kardeşim yan yana oturuyorlar. Ancak onlar, 'Bunlar gelseler hayat tarzımıza müdahale ederler' dediler. Ancak hep onlar hayatımıza müdahale ettiler. Tıpkı Filistin'de siyonistlerin yaptıkları gibi… Onlar (siyonitler) oraya (Filistin) hâkim olduklarından beri başka dinlerden olanlara hayat tanımıyorlar ama 'Eğer Müslümanlar buraya hâkim olsalar bize hayat hakkı tanımayacaklar' diyorlar. Ancak tarih şahittir ki Kudüs'te her 3 semavi dinin mensuplarının rahatça ibadet yaptıkları dönem Kudüs'ün, İslamiyet'in hâkimiyetinde olduğu dönemdir. Onların ağrılarından birisi şuydu. Hep söylediler, belki de kendilerini inandırdılar. Bunlar öcü, gelseler bize hayat hakkı tanımayacaklar. Yok, siz yine yaşayacaksınız. Emin olun size zulmetmeyeceğiz. Merhum Mehmet Yavuz kardeşimizin genel kongre sonunda yaptığı bir dua vardı. O dua hepimizin duasıdır. Ya Rabbi! Bize öyle bir duruş ver ki düşmanımız kendisine zulmedeceğimiz korkusuna kapılmasın. Bize öyle bir duruş ver ki hiçbir dostumuz da kendisine iltimas geçeceğimiz gibi bir zehaba kapılmasın. Allah'ın izniyle adaletten milim şaşmayacağız. Bize zulmedenler dâhil hiç kimseye zulmetmeyeceğiz."

"Hayata bakışımız gibi belediyeye bakışımız da 'emanet' kelimesiyle özetlenebilir"

Belediyecilik anlayışları ile ilgili de konuşan Yapıcıoğlu, son olarak şu ifadeleri kullandı:

"Biz inşallah işe koyulacağız, laf yerine iş üreteceğiz. Şu anda bir tek belediyemiz var. Belediyelerin çoğu borç batağında. Belediye başkanımız göreve başladığında gelip 'Başkanım belediyenin çok borcu var ve gelirlerimiz de çok kısıtlı. Nasıl hizmet üreteceğiz?' dedi. Ona mealen şunu söyledik. Bu makam şikâyet etme makamı değildir. Belediyelerin durumunu az çok biliyoruz. Hiç borç almayacaksın! Faiz yükünün altına girmeyeceksin ve hizmet de üreteceksin. Kendine kaynaklar oluştur ama asla gayrimeşru yollara sapma. O küçücük belediyede göreve başlayan belediye başkanım şimdiye kadar tek bir kuruş borç almadı ve belediye tarihinde geçmiş olan tüm başkanların vaatlerini gerçekleştirmek kendisine nasip oldu. İnşallah artık bu anlayışımızı daha büyük belediyelerde milletimize göstermek istiyoruz. Hayata bakışımız gibi belediyeye bakışımız da 'emanet' kelimesiyle özetlenebilir. Bu can, bu beden bize emanettir. Sahip olduğumuz tüm imkânlar hem lütuf hem de emanettir. Bu bilinçle hareket edeceğiz ve şehrin emini olacak olan insanlarla milletimizin karşısına çıkacağız."

Program yapılan aday tanıtımı ve dua ile son buldu.

Kaynak: İLKHA