Asıl ismi “Sa’d bin Mâlik” olan Ebû Said, Medineliydi. Babası Mâlik bin Sinan, Medine’de İslamiyet’in yayıldığı ilk sıralarda Müslüman olmuştu. Ebû Said o sıralar henüz çocuk yaştaydı. Böylece hayatı yeni anlamaya başladığı bir sırada kendisini Müslüman bir ailenin içinde buldu.
Ebû Said’in minik kalbindeki iman o kadar coşmuştu ki, Peygamberimizle birlikte bulunmak, onun feyizli sohbetini dinleyerek cennetten anlar yaşamak için gayret ediyordu. Ayrıca kendi gücüne kuvvetine bakmadan, Peygamberimizin işaret ettiği her hizmete koşmak için can atıyordu. Mescid-i Nebevî inşa edilirken mübarek mabede o da taş taşıyordu.
Bedir Savaşı’na katılmayı o kadar arzu etmesine rağmen yaşının küçüklüğünden dolayı kabul edilmemişti. Uhud Savaşı için ordu hazırlandığında da 13 yaşındaydı. İçine artık iyice cihat aşkının ateşi düşmüştü. Epeyce savaş eğitimi yapmıştı. Kendi boyu kadar da olsa, kılıç taşıyıp müşriklerin karşısına dikileceğinden emindi. Kendisine güveniyordu. Uhud Savaşı’na katılmak için babasından ricada bulundu. O da elinden tutarak Peygamberimize götürdü. Sonrasını kendisi şöyle anlatır:
“Uhud Harbi’ne katılmak üzere, babam elimden tutarak beni Resûlullah’a (a.s.m.) götürdüğü zaman 13 yaşında idim. Resûlullah ile karşılaştığımızda, harbe katılmak isteğimi bildirdi. Babam, “Kemikleri iridir.” diyerek, harbe katılmam için gerekçeler gösterdiği hâlde, yaşımın küçüklüğünü sebebiyle Resûlullah kabul etmedi.”[1]