Diyarbakır’ın kalbinde yükselen ve “Beşinci Harem-i Şerif” olarak bilinen Ulu Camii, köklü geçmişiyle dikkat çekiyor. MS 639’da, dönemin en büyük kilisesi Mar Toma’nın camiye dönüştürülmesiyle ortaya çıkan bu kutsal yapı, 1092’de Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından yeniden inşa ettirildi. Mimari özellikleriyle Şam Ulu Camii’ne benzetilen cami, yüzyıllar boyunca çeşitli onarımlarla günümüze ulaştı.
El-Cezeri’nin Efsanevi Güneş Saati
Caminin geniş avlusunda ziyaretçileri karşılayan en özel eserlerden biri, ünlü bilim insanı El-Cezeri’nin yaptığı güneş saati. Uzmanlara göre 900 yılı aşkın bir tarihe sahip olan bu saat, gölge hareketiyle zamanı gösteriyor. Yaz ve kış gündönümlerini, saat başlarını ve onar dakikalık aralıkları hassas çizgilerle işaret eden eser, zamanın yıpratıcı etkisine rağmen hâlâ hayranlık uyandırıyor.
Kültürel ve Dini Sembollerin Buluşma Noktası
Ulu Camii sadece mimari açıdan değil, içerdiği sembollerle de dikkat çekiyor. Caminin içinde yer alan mihrap, Dicle Nehri, sur kapıları ve hayat ağacı figürleri, hem dini hem de kültürel anlamda derin bir miras barındırıyor. Ayrıca, caminin altında bulunan ve hâlâ aktif olan tarihi sarnıç, bu eşsiz yapının değerini artırıyor.
Yerli ve Yabancı Turistlerin Uğrak Adresi
Taş işçiliği, geniş avlusu ve zamana meydan okuyan yapısıyla Ulu Camii, her yıl binlerce ziyaretçiyi ağırlıyor. Güneş saatinin detaylı işçiliğini görmek ve caminin tarihine tanıklık etmek isteyenler, Diyarbakır’a gelen turistlerin ilk durağı olarak burayı tercih ediyor.