Diyarbakır’da yaz mevsimi, adeta kavurucu güneşin sınavı gibi yaşanıyor. Termometrelerin sık sık 40 derecenin üzerine çıktığı şehirde, gündelik yaşam sıcak havanın ritmine göre şekilleniyor. Özellikle temmuz ve ağustos aylarında güneş, hem kentin tarihi taşlarını hem de vatandaşın gündelik alışkanlıklarını kızgın bir potada eritiyor.
Damda Yatma Geleneği Hâlâ Canlı
Diyarbakır’ın en özgün yaz alışkanlıklarından biri olan “damda yatma” geleneği hâlâ sürüyor. Geceleri evlerin düz çatılarında serilen yataklar, hem serin esintiyi hissetmeye hem de gökyüzünü izlemeye fırsat veriyor. Bu alışkanlık, modern konforun yaygınlaşmasına rağmen kentin yaz kültürünün vazgeçilmez bir parçası.
Serinliğin Geleneksel Yolları
Sıcakla mücadelede Diyarbakır mutfağı da devreye giriyor. Buz gibi karpuz, ayran ve cacık sofraların baş tacı. Bazı mahallelerde hâlâ çeşmeden doldurulan testilerde soğutulmuş su, yazın en değerli içeceği olarak öne çıkıyor.
Çarşılarda Gölgelik Hayat
Tarihi Hasan Paşa Hanı ve Kapalıçarşı gibi mekânlar, yaz sıcağından kaçanların uğrak noktası oluyor. Kalın taş duvarların sağladığı doğal serinlik, halkı ve turistleri sıcak havadan bir nebze uzaklaştırıyor.
Modern Çözümler: Klima ve Vantilatör
Günümüzde şehir merkezinde yaşayanların çoğu, sıcakla mücadelede klimaları ve vantilatörleri tercih ediyor. Ancak yüksek enerji tüketimi, birçok aileyi eski geleneklere geri dönmeye zorluyor.
Sıcakla Yaşamanın Ritmi
Kavurucu sıcaklar, Diyarbakır’da sosyal hayatı da değiştiriyor. Gündüz vakitleri sokaklar nispeten boş kalırken, akşam serinliğiyle birlikte parklar, caddeler ve kahvehaneler dolup taşıyor. Sıcak, şehrin sosyal yaşamını geceye kaydırıyor.