Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.

Övülen güzel sonuç, Allah Teâlâ’dan gereği gibi korkup emirlerini yerine getiren ve yasaklarından da sakınanlar içindir. Salât ve selam, âlemlere rahmet olarak gönderilen, Allah’ın elçisi, HZ. Muhammed(s.a.v)’e, âline ve Allah Teâlâ’nın kitabı ile peygamberinin sünnetini kendilerinden sonraki nesillere emanete riayet ederek, söz ve manasına uygun olarak en güzel şekilde taşıyıp ulaştıran ashabına olsun. Sünnet, söz, fiil veya takrir olarak Efendimiz (s.a.v)’den sadır olan her şeydir. Yaptıkları ve kaçındıklarıyla Allah Resulünün hayat tarzı ve yaşantısının bütünüdür. Peygamberimizin sünneti, sözlü, fiili ve takriri olmak üzere üç kısma ayrılır. Sözlü sünnet, insanları aydınlatmak için buyurduğu hadis-i şeriflerdir. Fiili sünnet, örnek hayatı ve davranışlarıdır. Takriri sünnet ise başkaları tarafından yapılan ve Peygamberimiz tarafından beğenilen işlerdir.

Hz. Muhammed (s.a.v)’in ümmetine bıraktığı eşsiz mirası olan sünnet, Müslümanların inanç, ibadet ve ahlak esaslarını, dünya görüşlerini ve değer yargılarını tesis eden ve Kitap’tan sonra gelen en temel kaynaktır. Kur’an’ın birçok yerinde “Allah’a ve Resulüne itaat edin” emri yer alır ve Peygambere itaat edenin dolayısı ile Allah’a itaat etmiş olacağı beyan edilir. Allah Resulüne itaat ise ancak Onun sünnetine ittiba ederek mümkün olabilmektedir. Hz. Muhammed(s.a.v) Kur’an ile ilk muhatap olan, ilk muallim, ilk mübelliğ, Kur’an’ı en iyi anlayan ve Allah(c.c) tarafından seçilerek vazifelendirmiş bir peygamber olduğundan Kur’an’ı anlamada ve uygulamada çok önemli bir işlevi vardır. Hz. Peygamberin sünneti olmadan Kur’an ayetlerinin hangi manaları ihtiva ettiğini anlamamız, ibadetlerin yapılış şekillerini bilebilmemiz mümkün değildir.

Mesela, Kur’an namazın sadece kılınmasını emreder. Namazla ilgili diğer hükümlerin tamamı sünnetle koyulmuştur. Oruç, hac, zekât, kurban, alışverişle ilgili hükümler, mahkeme davaları ve muamelata dair hükümlerin hepsi namaz gibidir. Bunların detayını ve yapılması gereken şeklini sünnet ile ancak bilinir. Sünnetin bu işlevi, Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği vahyi beyan etme görev ve yetkisinden kaynaklanmaktadır. Nitekim Yüce Rabbimiz; “İnsanlara, kendilerine indirilenleri açıklamak için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik.”( Nahl suresi 44) buyurmuştur. Sünnetin dindeki bu önemli yerini, Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de kendisi tayin etmiştir. Yani Hz. Peygamber’e inanmak, ona ittiba ederek itaat etmek, onun getirdiklerini almak, yasaklarından kaçınmak ve onu sevmek, hepsi Allah’ın emridir. Nitekim "...Bir de Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan vazgeçin."

(Haşr, 59/7) “(Ey mü’minler! Size emrettiklerini yerine getirmek ve yasakladıklarından da kaçınmak suretiyle) Allâh’a ve Resulüne de itaat edin. Umulur ki merhamet olunur (azap olunmazsınız).” (Âl-i İmran Suresi: 132) “Ey iman edenler! Allah’ın emirlerine itaat edin. Resulün hak olarak getirmiş olduğu şeylere de uyun.(Allah’a isyanı emretmediği sürece) sizden olan (Müslüman) idarecilere de itaat edin. Aranızda herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, gerçekten Allâh’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, o konuda hüküm vermek için, onu Allah’(ın kitabı Kur’an)a ve elçisi (Muhammed(s.av)’in sünneti)ne dönün. Allâh’(ın kitabı Kur’an)a ve elçisi (Muhammed(s.av)sünneti)ne dönmek, sizin için (ayrılığa düşüp görüşlerinizle hareket etmenizden) daha hayırlı, sonuç bakımından da daha güzeldir.” (Nisa Suresi: 59) ayetleri bunun açık delilleridir. Allah Resulüne ittiba ederek sünnetine uymayı emreden ayetler elbette bundan ibaret değildir. Sadece yukarda geçen ayetlerden her bir tanesi başlı başına Efendimiz (s.a.v)’in sünnetine uymanın Allah’ın bir emri olduğunu açıkça gösterir.

Allah ile Peygamber'in verdiği hükümlere Müslümanların aykırı davranma muhayyerliğinin bulunmadığını (el-Ahzâb 33/36) , aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Peygamber'i hakem tayin edip onun verdiği hükme gönül hoşnutluğu ile boyun eğmedikçe iman etmiş sayılmayacaklarını (en-Nisâ 4/65), Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlarla Allah'ı çok zikredenler için Resulullah'ın güzel bir örnek olduğunu" (el-Ahzâb 33/ 21 belirten ayetlerde, Peygamber'in söz ve fiillerinin Müslümanlar için büyük bir önem taşıdığını ortaya koymaktadır. Bu ayetlerin hepsi de Resulüllah(s.av)’e itaat etmenin, sünnetine ittiba ederek uymanın farz olduğuna delalet eder. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah resulü (s.a.v) ilahi vahyin kontrolü altında olduğu için Kur’an-ı Kerim’i anlayışı ve hayata geçirişinin elbette ki dini bir değeri vardır. O'nun âlemlere rahmet olabilmesi sünnetin bir değer ifade etmesiyle mümkündür. Bugün Peygamberimiz aramızda olmasa da hayatımızın her alanını aydınlatan, kişinin hem dünyasını, hem de ahiretini ilgilendiren bilgi, öğüt ve tavsiyelerle dolu onsuz yapamayacağımız büyük bir hazine olan on binlerce hadisleri ve sünneti ile aramızdadır. Kur’an-ı kerim gibi kıyamete kadar da nesilden nesile aktarılarak Allah’ın koruması altında olacaktır. Dolayısıyla Allah resulüne ittibaımız ancak sünnetine uymakla mümkün olur. Öyleyse her zaman ve hayatımızın her safhasında; kendimizden başlayarak, ailemizde, toplum içerisinde, hukukta, ticarette, ekonomide, devletlerarası ilişkilerde, barışta ve savaşta, her alanda Allah’ın bize rahmeti olan o büyük Peygamberin sünnetini takip etmeliyiz. Zira yaratılış gayemiz olan kulluğun layıkıyla yerine getirilmesi Kur’an ve sünnete uygun bir hayatı yaşamakla mümkündür. Biz müminlere düşen görev, Hz.

Peygamberin bize emanet bıraktığı Kur’an’ı ve sünneti bir bütün olarak kabul edip “İşittik ve itaat ettik” yaklaşımını gösterebilmek ve Efendimiz (s.a.s.)’in "Size iki şey bıraktım, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece sapıklığa düşmezsiniz. Bunlar Kuranı Kerim ve benim sünnetimdir". (Muvatta, Kader 3,(II, 899)) hadisi şerifini unutmayıp gereğini yapmaktır. Birçok sahada olduğu gibi sünnet konusunda da ifrat ve tefrite varan düşünce ve uygulamalara karşı uyanık olmalıyız. Örneğin; “Bize Kur’an yeter” sloganıyla sünnetin küçümsenmesi ve peygamberimize bir postacı görevi yüklenilmesi gibi dünya ve ahiret hayatımız harap edecek hatalara düşmekten sakınmalıyız. Sahabelerin, tabiin ve büyük İslam âlimlerinin sünnete uymayı, Hz. Nuh’un gemisi gibi kurtuluş vesilesi olarak gördükleri gibi bizlerde Allah resulüne ittbaı bir kurtuluş reçetesi olarak bakmalı ve Allah’ın rızasını kazanmak ve ahirette mutlu sona ulaşmak için en büyük değer ve ölçü olarak görmeliyiz. Allah Teâlâ’dan, rızasına uygun işlerde bizi ve diğer Müslümanları muvaffak kılmasını, gazabına sebep olacak şeylerden bizleri uzak tutmasını, hepimizi Kur’an ve sünnetten ayırmamasını niyaz ederiz. Allah’ın kulu ve elçisi Hz. Muhammed(s.a.v)’e, âline, ashabına ve O’na en güzel bir şekilde tâbi olanlara Allah Teâlâ salât ve selâm eylesin.