Yüce Rabbimiz, bizleri bir hikmet ve gaye için yaratmıştır. O’nu tanımamız, O’na boyun eğmemiz ve hayatımızı ilahi mesajların ışığında yaşamaya çalışmamız, yaradılışımızın en önemli gayesidir. Bu gayeyi gerçekleştirmek için, helal ve haram sınırlarına riayet etmemiz gerekir.

Haramlar yüce Allah’ın kesin olarak yasakladığı ve uzak durmamızı istediği, yaradılış ve varoluş amacımıza aykırı olan, dünya ve ahiretimizi kaybetmemize neden olan çirkin fiiller olup yüce yaratıcıyla bağımızı temin eden imanımızın mesken tuttuğu kalbimizin de, en tehlikeli düşmanıdır. Kelime-i şehadeti ikrar ve tasdik eden her insan, Allah-û Teâla'nın Hakim-i Mutlak olduğunu ve O'nun her emrini "işittim ve itaat ettim" tavrıyla karşılayacağını taahhüt etmiştir. Bu sebeple her mükellefin; "helâl" ve "haram" hususunda ilim sahibi olması, Allah ve kul hakkına taalluk eden açık veya gizli gerçek veya sanal ortamdaki her türlü haramlardan sakınması gerekir. Helâl ve haramlarla ilgili vazedilen hükümlerin asıl amacı,

Allah’a karşı gösterilmesi gereken teslimiyet ve bağlılığın ortaya konulmasıdır. Kulluk bilincinin gelişmesi ve dünya imtihanının kazanılması adına bu sınırlara riayet etmek hayatî bir öneme sahiptir. Zira bu sınırları bizzat Yüce Allah belirlemiş, kesin ve bağlayıcı bir üslupla mükelleflerden bu sınırlara uymalarını istemiş ve buna riayet etmeyenlerin uhrevî cezaya maruz kalacaklarını bildirmiştir. Bu durumda mükelleflere düşen vazife de dinin belirlemiş olduğu bu “kırmızı çizgileri” aşmamaktır. Helâl dairesinin harama ihtiyaç bırakmayacak ölçüde geniş olmasına ve haramların da azlığına rağmen bir mü’min helâl dairesiyle iktifa etmeyerek, ölçü ve sınır tanımayarak elini harama uzatacak olursa, haddini aşmış ve dolayısıyla da Allah’ın gazabını hak etmiş olacaktır.

Yüce Allah, “Size verdiğimiz rızıkların en hoş ve temiz olanlarından yiyin. Ama sakın bu hususta haddinizi aşmayın. Yoksa gazabım tepenize iniverir. Kimi de gazabım çarparsa artık o uçuruma düşmüştür.” (Tâhâ 81) sözüyle kullarını harama girmeme ve dolayısıyla gazab-ı ilahiye maruz kalmama hususunda ikaz etmiştir. Yüce Allah, inançla ilgili meselelerden ibadetlere, ticarî hayattan yiyecek ve içeceklere, aile hayatından sosyal münasebetlere kadar hayatın her alanıyla ilgili bir kısım hudutlar çizmiş ve yasaklar koymuştur. Müslüman kimliğinin korunması da bu yasaklara riayet etmeye bağlıdır. Bu sebepledir ki Kur’ân’da yer alan farklı ayetlerde haramları ifade etmek üzere “hududullah” (Allah’ın sınırları) kavramı kullanılmış, Hz. Peygamber (s.a.s) de haramların Allah’ın korusu olduğunu ifade etmiştir. Bu nedenle Müslüman küçük - büyük, açık - gizli demeden her türlü haramdan sakınması gerekir. Allah(c.c) şöyle buyurur: “Günahın açığını da gizlisini de bırakın! Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir”( Enam, 120) “De ki, Rabbim; bütün fuhşiyâtı (küfür ve nifakı) açığını ve gizlisini, her türlü günâhı, haksız isyânı ve Allahü teâlâya hiçbir zaman bir burhan indirmediği herhangi bir şeyi ortak koşmanızı ve bilmediğiniz şeyleri Allahü teâlâya isnâd etmenizi, harâm etti.” (A'râf, 33) Dinimiz İslâm Haram olan davranışlara karşı Müslümanları kesin ve net çizgilerle uyarmıştır.

Zina yapmak, Şarap ve alkollü içecekler içmek, Livata etmek, Yalan söylemek, Kumar oynamak, Domuz eti yemek, Kadınların açık yerlerini göstermek, Kamu malına zarar vermek, rüşvet almak ve vermek, kendini üstün görmek, israf etmek, gibi davranışlar, bizi uymamız ve yapmamamız konusunda uyardığı Haram davranışların en önemlileri arasındadır. Helal haram sınırları hakikatte olduğu gibi sanal ortamda da geçerlidir. Özellikle sanal ortamın kişinin nefsiyle baş başa kalmasından dolayı günaha ve harama karşı daha müsait hâle gelebildiği de bir gerçekliktir. Bu durum bazı kişileri sanal ortamda haram şeyler yapmaya sevk edebilmektedir. Müslüman “gözler onu idrak edemez/ göremez ama O (Allah) ki bütün gözleri bilir/görür”, “Çünkü Rabbin her an görüp gözetmektedir.” hakikatini unutmaz. Sanal ortamı kullanırken de bu gerçeğin farkındadır. “Ben Allah’ı göremesem de O beni görüyor” bilinciyle hareket eder. Zerre kadar sevabın da zerre kadar günahın da kaydedildiği bilinciyle davranır ve her türlü haramdan sakınmaya çalışır. Müslüman’ın hayatında helal dairede hareket etmek, iffetini korumak, çirkin söz ve eylemlerden uzaklaşmak, kul haklarına, tesettüre, edebe riayet etmek, kısacası İslam ahlak ve adabı üzere yaşamak önem arz eder. Müslüman için gerçek hayatta kadın erkek ilişkilerinin nasıl olması gerektiği belirtilmiş ise bu durum sanal ortam için de aynı şekildedir.

Temel ölçü helal, haram duyarlığı ile hareket etmek, edep, iffet ve hayâdan taviz vermemektir. Haramların önemli hedeflerinden birisi ahlâklı fertlerden oluşan temiz bir toplum inşasıdır. Günümüzde genel anlamda bir ahlâkî kriz yaşanıyor ve toplum ciddî bir yozlaşmaya maruz kalıyorsa, hiç şüphesiz bunun en başta gelen sebeplerinden birisi helâl-haram hassasiyetinin kaybolmasıdır. Haramlardan uzak durmaksızın dinin, nefsin, neslin, aklın ve malın korunmasından ibaret olan zarurî maslahatların korunabilmesi mümkün değildir. Esasında İslâm’ın getirmiş olduğu en önemli yasakların da bunlarla ilgili olduğu görülecektir.

Bu yasakların korunamadığı bir toplumda telafisi mümkün olmayan büyük zararlar ortaya çıkacak, insanların can ve mal güvenliği kalmayacaktır. Dolayısıyla Haramların çok çeşitli biçimlerde yayıldığı, evlerimizi, sokaklarımızı, mekteplerimizi ve hayatımızın her alanını abluka altına aldığı, insanlığın iki dünya saadetini ciddi olarak tehdit ettiği günümüzde, haramlardan kaçınma bilinci bir kat daha önem kazanmaktadır. Bizleri en iyi bilen Yüce Allah, insanoğlunun kötülüğe meyyal olduğunu, haram işlemeye yatkın olduğunu Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde haber vermektedir. Hepimiz, bilerek ya da bilmeyerek, birtakım haramlara bulaşabilmekteyiz. Ancak her şeye rağmen, her türlü haramlardan kaçınma gayretimizi bırakmamalı, günahların gönül dünyamızı istila etmesine ve vicdanımızın kötülüklere karşı duyarsızlaşmasına müsaade etmemeliyiz. Haram ve günahların bir şekilde işgal ettiği gönül dünyamızı, samimi bir tövbe ile arındırmaya çalışmalıyız.

Unutmayalım ki, ihlâsla yapılan bir tövbe günahları siler ve Resulullah(s.a.v)’ın buyurduğu gibi kişiyi hiç günah işlememiş gibi temizler. Yüce Rabbimizin, haramlardan kaçınmaya çalışan ve işlediği günahlardan dolayı duyduğu pişmanlık ateşi vicdanını rahatsız eden kullarına yönelttiği şu hitabıyla yazımı noktalıyorum. “De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 53)