İbadet ve itaatini gösteriş için yapanların durumu, para kesesine çakıl taşı doldurarak pazara çıkan adamın haline benzer. Görenler, adamın kesesinin ne kadar şişkin olduğuna bakıp kıskanırlar. Oysa bunun ne yararı olabilir ki?

Yapmacık hareketlerin onay gördüğü, ikiyüzlülüğün sanat haline getirildiği, riyadan kaçınmanın adeta iğne deliğinden geçmek kadar zor olduğu bir dönemde bulunuyoruz. Böyle bir zamanda riya illetine bulaşmak ne kadar kolaysa, ondan kurtulmak da bir o kadar zordur. Bir yandan da amellerin niyetlere bağlı olduğu, Cenab-ı Hakk’ın ihlâs ve samimiyeti sevdiği de apaçık ortadadır. O halde bu illetten bir an önce kurtulmak gerekir. İslâm alimleri bu manevi hastalığın tek ilacı olarak ihlâsı göstermişlerdir. İhlâs, yani kulun amel, ibadet ve davranışlarını, sadece Allah Tealâ için yapması hali.

Riyayı bir tür zehir olarak düşünecek olursak, diyebiliriz ki ihlâs onun panzehiridir. Fakat mühim olan çareden ziyade, böyle bir panzehiri içmeyi kabullenmenin zorluğudur. Zira vücuda yararlı her ilaç gibi ihlâs şurubu da kişiye acı ve zor gelir. Sabır ve dirayet gerektirir.

İhlâsa ulaşmak için kişiyi riyakârlığa sevk eden, övülme tutkusu, yerilme kaygısı, rızık korkusu gibi bir dizi zararlı huydan vaz geçmek gerekir. Bilinmelidir ki her şey Alah’ın elindedir. Kul gözüne girerek hedefe ulaşmayı ummak yerine, mülkün asıl sahibi olan Allah’ın gözüne girmeye çalışan kişiyi Allah diğer kulların sevgi ve ilgisine de mazhar kılar. Zor gözüken işlerini kolaylaştırır.

Son olarak; riya hastalığından şifa bulmak için bütün bu tedbirlerin yanı sıra, sevgili Peygamberimiz’den gelen şu duayı da ihmal etmemelidir: “Allahım, kalbimi nifaktan, amelimi riyadan temizle -âmin.”