Camiler ve Din Görevlileri (İmam)
- 02-10-2025 15:42
- 02-10-2025 15:44
- 3847
Cami ve Mescid Kavramları: Arapça cem ‘kökünden türeyen câmi, “toplayan, bir araya getiren” anlamına gelmektedir. İslami bir terim olarak ise “Müslümanların, içinde namaz kıldıkları ve ibadet ettikleri bina demektir. Mescid ise “eğilmek, tevazu ile alnı yere koymak” anlamına gelen sücûd kökünden “secde edilen yer” anlamında bir mekân ismidir. Günümüzde genellikle içinde cuma namazı kılınan ve imamın hutbe okuması için minber bulunan mescidler cami, minberi bulunmayan yani cuma namazı kılınmayan küçük mâbedler ise sadece mescid olarak anılır olmuştur. (DİA Cami mad.)
Yüce Rabbimiz Kerim Kitabında Camilerin önemini biz mü’minlere şu taltif edici cümlelerle bildirmiştir: “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (Tevbe 18). Müfessirlere göre ayette geçen “imar etme” ile mescitlerin maddî anlamdaki imarının yani inşası, onarımı ve bakımının yanı sıra mescidlere gereken ilgiyi gösterme ve ibadetleri orada ifa etmeye gayret edip ihya etme anlamlarına gelmektedir.
Yukarıdaki ayette caminin maddi ve manevi ihyasıyla uğraşan mü’minler Yüce Allah(cc) tarafından “hidayete ermeleri umulanlar” olarak vasıflandırılmış; Cami ile irtibatı güçlü olan müdavimler ise, Allah Resulünün (s.a.v.) şu hadisiyle onurlandırılıp müjdelenmişlerdir: Ebû Saîd (el-Hudrî) tarafından rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Bir kişinin sürekli mescide gittiğini görürseniz onun imanına şahit olun! Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurur: Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve âhiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder...’” (Tevbe, 9/18; Tirmizî, Îmân, 8; İbn Mâce, Mesâcid, 19)
Din Görevlisi (İmâm): Arapça emm “öne geçmek, sevk ve idare etmek” kökünden gelen imâm, terim olarak “cemaatle kılınan namaza önderlik eden kimse” ve “devlet başkanı” anlamlarına gelmektedir. (DİA imâm mad.) Ancak günümüzde imâm denilince daha çok cami imamları yani din görevlileri akla gelmektedir.
Rabbime binlerce kez şükürler olsun ki her sabah ezan sesiyle uyanan bir coğrafyada yaşıyoruz. Yüzyıllardır mahallelerin kalbinde yükselen minareler, din görevlilerinin günde beş defa umut ve huzur saçan haydi namaza! haydi kurtuluşa! nidalarıyla yankılanmaktadır. Şunu da belirtmem gerekir ki Mescitler sadece ibadet edilen yerler değil, aynı zamanda birliğin, beraberliğin, huzurun ve maneviyatın sembolüdürler. Onları diri tutan, sadece mimarisi değil; içinde görev yapan din görevlileridir.
Din görevlisi sadece namaz kıldıran, hutbe okuyan biri değildir o. Toplumun vicdanıdır, sesi kısılmışın sözcüsü, yolunu kaybedenin rehberi, dertlinin sırdaşıdır. Her bir cemaatin içinde görünmeyen ama hissedilen bir omurga gibi durur. Bazen bir çocuğun elinden tutar, bazen bir yaşlının gözyaşını siler. Bazen evliliklerin sağlam temellere oturmasında danışman olur, bazen de bir cenaze evinde sabrın ve metanetin temsilcisidir.
Yıllar önce bir dergide okumuştum. Hollanda da Hristiyan bir kadın çocuğunun elinde tutarak onu mahallelerindeki camiye götürmüş ve cami imâmına/din görevlisine şu cümlelerle ricada bulunmuştur: Benim Müslüman komşularımın çocukları anne-babalarına çok saygılıdırlar. Lütfen bu çocukları nasıl yetiştiriyorsanız benim çocuğumu da öyle yetiştirin demiştir. Görüldüğü gibi Allah’ın(cc) inayeti ve din görevlilerinin gayretleri sayesinde saygılı ve faydalı nesiller yetişmektedir. Buda aile bağlarının güçlenmesine ve huzurlu yuvaların artmasına vesile olmaktadır. Bu o kadar değerli bir çaba ve gayret ki, Gayr-i Müslimlerin bile dikkatlerini çekmiş ve taktirlerine mazhar olmuştur.
Biz müminlere düşen ise her zaman kapısı ve gönlü açık olan ve asırlar boyu Hademe-i Hayrat olarak anılan din gönüllülerimizi/din görevlilerimizi yalnız bırakmamak, onlara yardımcı olmak ve el birliğiyle yeryüzünde iyiliğin hâkim olması için çalışıp çabalamaktır.
Öte yandan toplum olarak da camilere ve din görevlilerine olan bakışımızı gözden geçirmeliyiz. Camiyi yalnızca cenazede hatırlayan, din görevlisini sadece düğün veya mevlitlerde arayan bir toplum, maneviyatla olan bağını zayıflatmış olur. Unutmayalım ki cami, hayatın tam merkezinde durmalı. Sevinç de orada paylaşılmalı, hüzün de. Ve din görevlisi, bu paylaşımın mihenk taşı olmalıdır.
Son söz olarak; camiler sadece ibadet edilen değil, yaşanılan yerlerdir. Din görevlileri ise sadece görev yapan değil, gönüllere dokunan insanlardır. Onlara hak ettikleri değeri verelim ki, toplum olarak maneviyatımızı koruyabilelim.
