<div></div> <div>Değerli okuyucularımız, Yaz mevsiminin Diyarbakır’a gelişi bir anda olmaz. Gündüzleri kavurucu sıcaklar yavaş yavaş hayatı sindirirken, asıl hikâye geceyle başlar. Güneşin çekilip gökyüzüne yıldızların serpiştiği o saatlerde, Diyarbakır başka bir kimliğe bürünür. Sıcaktan bunalan insanlar balkonlara, damlara, avlulara çıkar. Serinliği beklemek artık sadece bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bir gelenektir.</div> <div>Yaz gecelerinde Diyarbakır, sessiz bir rüya gibi akar. Sur’un taşlarına sinmiş yüzyıllık hikâyeler, geceyle birlikte yankılanır. Gazi Caddesi biraz tenha, ama hâlâ hayat doludur. Bir yanda gençler parklarda sohbet ederken, diğer yanda mahalle aralarında limonatalar hazırlanır, karpuzlar dilimlenir. Serin bir esintiyle gelen çocuk kahkahaları, bu kadim şehrin yaz gecelerine en çok yakışan sestir belki de.</div> <div>Dicle Nehri’nin kıyısında, geceye nazır oturmuş birkaç insanın sessizliği, aslında koca bir şehrin yorgun ama huzurlu nefesidir. Geceler uzundur Diyarbakır’da yazın… Uyku geç gelir. Çünkü insanlar bu saatlerde hayat bulur, gündüzden kalan ağır hava artık yerini hafif bir tatlı serinliğe bırakır.</div> <div>Diyarbakır’ın yaz gecelerinde zaman sanki ağırdan alır. Konuşmalar daha derindir, türküler daha içlidir, yıldızlar daha parlaktır. Bir damın başında oturup göğe bakarken insan, her yıldızda bir anı, her esintide bir hikâye bulur. Gece, bu topraklarda sadece karanlık değil; aynı zamanda bir kucak, bir teselli, bir şifa gibidir.</div> <div>Kim bilir, belki de Diyarbakır’ın sıcağı bu yüzden bu kadar yakıcıdır. Çünkü ardından gelen gece, bu kadar huzurludur. Sevgiyle ve serinlik dileklerimle…</div>