<div>Yazın sıcak ve telaşlı günleri geride kaldı. Şimdi şehirlerin üstüne usulca düşen sarı yaprakların zamanı… Sonbahar, insan ruhuna en çok dokunan mevsimdir belki de. Ne tam bir başlangıçtır ne de kesin bir son. Bir geçiş, bir hazırlık dönemidir.</div> <div>Diyarbakır sokaklarında sabah serinliği artık kendini hissettiriyor. İnce hırkalar, sabah çayının buharı ve hafif esen rüzgâr, sonbaharın habercisi. Çocuklar okul yoluna düşerken ellerinde defter kokusu, büyükler işine giderken yüzlerinde hafif bir telaş var. Ama her şeyin ortasında bir dinginlik hâkim.</div> <div>Sonbahar bize aslında sabrı öğretir. Doğa, yapraklarını tek tek bırakırken biz de yüklerimizi bırakmayı öğreniriz. Baharın canlılığına hazırlanmak için kışa ihtiyaç duyduğumuz gibi, bazen hayatımızda da durup dinlenmeye, kabuğumuza çekilmeye ihtiyaç duyarız.</div> <div>Kimileri için sonbahar hüzün demektir; çünkü güneş erken kaybolur, sokaklar biraz daha sessizleşir. Ama belki de hüzünle beraber huzuru da getirir. Bir fincan kahve eşliğinde kitap okumak, yağmurun penceredeki izlerini izlemek, sokakta düşen yaprakların hışırtısını dinlemek… İşte bütün bunlar, hayatın küçük mutluluklarıdır.</div> <div>Belki de sonbaharı sevmek, değişimi kabullenmeyi sevmektir. Çünkü hiçbir yaprak aynı dalda sonsuza kadar kalmaz. Ve biz de tıpkı doğa gibi, değişerek, yenilenerek yolumuza devam ederiz.</div>