<div><span>Ebu'l-Âs (ra) Mekke'li Kureyş tâcirlerindendir. Babasının adı Rebîa olup annesi, Hz. Hatice (r.anhâ) annemizin kız kardeşi Hâle binti Huveylid'dir. İslâmiyet'ten önce Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimizin en büyük kızı Zeynep ile evlendi. Bu evliliğin üzerinden birkaç yıl geçince Allah Teâla son peygamber ve son din İslâm'ı gönderdi. Hz. Muhammed Mustafa (s.a.)'i kendine kul ve elçi olarak seçti. Yakın akrabalarını uyarmayı emretti. Ona ilk inanan Hz. Hatice annemiz oldu. Sonra kızları Zeynep, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma'nın İslâm'a girişi takib etti.</span></div> <div><strong><span>EBU'L-ÂS'IN İSLÂM'A GİRİŞ HİKÂYESİ</span></strong></div> <div><span>Ebu'l-Âs</span><span>'ın islâm'la şereflenişi uzun vakit aldı. Atalarının dinini kolayca terkedemedi. O, hanımı Zeynep'i çok sevmesine rağmen eşinin tasdik ettiği yeni dine giremedi. Onun İslâm'a giriş hikâyesi tam bir diriliş destanını andırır. Şöyle ki:</span></div> <div><span>O, sevgi dolu bir gönle sahibti. Dürüst ve vefakârdı. Halk elindeki parayı ticaret için ona teslim ederdi. Becerikli ve emin bir tüccardı. Büyük kervanlar teşekkül ettirip sefere çıkardı. Bir sefer dönüşünde Mekke'ye girerken karşılayanlardan yeni dinin geldiğini son peygamber olarak Muhammed'in Allah tarafından görevlendirildiğini haber aldı. Evine vardığında hanımına: "Baban Peygamber olmuş öyle mi?" dedi. Zeynep de: "Evet! Babamın bugüne kadar hiç yalan konuştuğunu duydun mu?" dedi. Sonra Ebu'l-Âs'a: "Ben de müslüman oldum. Sen de inanır mısın?" dedi. Ebu'l-Âs hemen cevap veremedi. Vakti henüz gelmemişti. Zeynep (r.anhâ) onun gönlünün güzelliklere açılmasına engel teşkil eden sebebleri, hizmetiyle ortadan kaldırıp eritmeliydi. Ana evinde aldığı edeb, hürmet, sevgi, şefkat ve merhametle kocasına hizmete devam etti. Onu hep güleryüzle karşıladı, duâlarla evinden işine uğurladı. Arkasından hidâyeti için Rabbimize çok yalvardı. Duâlarında onu hiç unutmadı. Fırsat buldukça ona, İslâm'ın insânî ve ahlâkî güzelliklerini, babasının hiç yalan konuşmadığını, "Muhammedü'l-Emin" oluşunu ve yeni gelen din ile insanlığın huzur bulacağını anlatmağa çalıştı. Onun İslâm'la şereflenmesini çok istedi. İslâm gün geçtikçe Mekke'de yayılmaya başladı. Müşrikler Rasûlullah (s.a.)'e düşman kesilmişlerdi. Kızlarını kocalarından ayırmak sûretiyle eziyet vermeyi plânladılar. Efendimizin iki kızı Ebu Leheb'in iki çocuğuyla nişanlıydı. Büyük kızı Zeynep ise Ebu'l-Âs ile evliydi. Çocuklarına onun kızlarını boşayın diye baskı yaptılar. Ebû Leheb'in oğlu Utbe ile Uteybe babalarının baskılarına dayanamayıp Rukıyye ile Ümmü Gülsüm'ü boşadılar. Böylece Allah Teâlâ Habîbi'nin bu iki gülünü müşrik eli değmeden kurtarmış oldu.</span></div> <div><span>Mekke'de küfrün elebaşıları durumunda olanlarla birlikte <span>Ebu'l-Âs</span>'ın evine geldiler. Rasûlullah'ın kızını boşamasını söylediler ve: "Bak Ebu'l-Âs!. Sen akıllı bir adamsın. Atalarının dininden dönmeyecek kadar dürüstsün. Karın senin dinini terketti. Boşa onu. Biz seni Kureyş kadınlarının en güzellerinden dilediğinle evlendiririz." diyerek zorladılar. Fakat Ebu'l-Âs bunlara aldırış etmedi ve mertçe onlara karşı:</span></div> <div><span>"Hayır! Hayır! Onu boşayamam. Asla Zeynep'imi boşamam." diye haykırdı. Eşinin üzerine toz kondurmadı. Zira onu canı gibi seviyordu. Ona karşı sevgisini asaletli bir tavırla göstermiş oldu.</span></div> <div><span>Sevmek... Sevilmek... Sevgiye lâyık olmak ne güzel şeydi... Sevgi en büyük bağdı. Sevgi nimetti, kuvvetti... Sevgi ile bir araya gelenler kopmaz, ayrılmazdı. Bunu müşrik kafalar nereden bilecekti?...</span></div>