<div> </div> <div>Hz. Berâ, sürekli Allah’a yalvarır, dua ederdi:</div> <div>“Yâ Rabbi, ölüm beni yatağımda yakalamasın. Allah’tan ümit ederim ki, beni yatağımda ölüme teslim etmesin.”</div> <div>Sesi çok güzel olduğu ve zaman zaman şiirler söylediği için kardeşi Enes’in, “Ne zamana kadar böyle devam edeceksin?” deyişine çok kızar, “Sen benim yatakta öleceğimi mi sanıyorsun?!” diye çıkışırdı. Şehadetin derin ve coşkun manası ruhuna öyle karışmıştır ki, yatakta ölmeyi kendisi için büyük bir musibet saymaktadır.</div> <div>Berâ’nın ruhu, kahramanlığının kuvvetli sevkiyle şehadet arayıp rahat ölümü kabul etmediği için, Allah ona o yüce mertebeyi nasip etti. Tuster’in fethine katıldı. Tuster Harbi’nde üstün kahramanlıklar gösterdi. Savaş başlangıçta Müslümanların mağlubiyetiyle sonuçlanacak gibiydi. Mücahitler zor durumdaydılar. Sahabiler birbirleriyle istişare ediyor, zafer için yeni savaş stratejileri bulmaya çalışıyorlardı. Bu arada gizliden gizliye gözler Berâ’ya yöneliyordu. Bakışlar, kahramanlığını çok güzel anlatan gözlerine kayıyordu. Zaferi getirecek, fethi yaklaştıracak, sanki onun cesaret işaretiydi. O, Resûlullah’ın senasına mazhardı. Suffe Medresesi’nin kahraman bir talebesiydi.</div> <div>“Birçok dağınık ve tozlu saçlı kimseler vardır ki, Allah adına yemin ettiği zaman Allah onu yalancı çıkarmaz. İşte, Berâ bin Mâlik de bu kimselerdendir”[3]buyuran Resûl-i Ekrem, Berâ’nın yüksek faziletini beyan etmişlerdi. Bunu iyi bilen sahabiler, Peygamber iltifatına mazhariyetin ispatını istiyor gibiydiler.</div> <div>Bu sırada Hz. Berâ bin Mâlik, yüce şehitlik makamının sessiz işaretlerini görüyor gibiydi. Ve Berâ, sahabilerle birlikte hücuma geçti. İran ordusu için bozgun görünmüştü. Düşman kumandanı öldürüldü, Tuster’in fethi göründü.</div> <div>Resûlullah’a kavuşma aşkıyla yaşayan Hz. Berâ bin Mâlik, 100 kişiyi öldürdükten sonra “Hürmüzan” isimli bir İranlının kılıcıyla şehadet şerbetini içti, gerçek dost ve sevdiklerinin yanlarına kanatlandı.</div> <div>Suffe Medresesi’nin yetiştirdiği bu kahramanlık timsali mücahit, son nefesine kadar varlığını, İslam’ın yayılması için sarf etmişti. Cenâb-ı Hak, şehitlik mertebesiyle onu şereflendirmiş, mükâfatını vermişti.</div> <div> </div>