<div> </div> <div>Hendek kazmakla meşgul olan sahabiler, bir kaya parçasına tesadüf ederler ve onu bir türlü yerinden oynatamazlar. Resûlullah (a.s.m.), kayanın üzerine biraz su serpmelerini söyler ve eline aldığı balyozu üç defa taşa vurur, taş paramparça olup dağılır. Hz. Câbir der ki: “Dikkat ettim, Resûlullah (a.s.m.) bu işi yaptığı sırada karnına açlığını bastırmak için taş bağlamıştı.”[6]</div> <div>İşte bu sıkıntılı ve ıstıraplı günlerden birinde, Hz. Câbir’in evinde bir miktar arpa ile bir oğlak vardı. Hanımıyla konuşarak, onları Resûlullah (a.s.m.) ve beraberinde bulunan birkaç sahabeye ikram etmeye karar verdi. Zaten daha fazlasına da güçleri yetmezdi. Câbir, Resûlullah’a (a.s.m.) gelip, “Biraz yemeğim var. Siz ve birkaç kişi buyurun.” dedi. Resûlullah, “Peki, hanımına söyle, ben gelinceye kadar yemeği ocaktan indirmesin, arpa ekmeğini de tandırdan çıkarmasın.” buyurdu.</div> <div>Biraz sonra Hz. Câbir, Hendek mahallinden ayrılarak evine döndü. Bu arada Peygamberimiz (a.s.m.), iki elini ağzına götürerek bütün Ensar ve Muhacirîn’e işittirecek bir sesle, “Ey Hendek ahalisi! Câbir bir yemek hazırlamış, bizi davet ediyor. Haydi gidelim.” diye bağırdı.</div> <div>Açlıklarını karınlarına bağladıkları taşlarla gidermeye çalışan yüzlerce sahabe bu davete icabet ederek Câbir’in (r.a.) evinin yolunu tuttu. Sahabiler gruplar hâlinde evin içini ve civarını doldurmuştu. Bu arada, Hz. Câbir bir pişen yemeğe, bir de gelenlere bakarak, şaşkınlıktan ne yapacağını bilemez bir vaziyette, “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.” demekten kendisini alamadı.</div>