<div>Resûl-i Ekrem daha sonra hükümdardan gelen mektubu koynundan çıkararak, sol tarafında oturan Muâviye’ye verip okumasını istedi. Kral mektubunda söyle demekteydi:</div> <div>“Müttakiler için hazırlanmış, yeri ve göğü kaplayan büyük bir cennete beni çağırıyorsun. Peki, cehennem nerededir?”</div> <div>Resûlullah buna şöyle cevap verdi:</div> <div>“Fesubhânallah! Peki, gündüz olunca gece nerededir?”</div> <div>Resûlullah bu sözüyle, Herakliyus’ün söylemiş olduğu ikinci meseleye de temas etmişti. Tenûhî bunu da hemen kılıcının kını üzerine yazdı.</div> <div>Mektubun okunması bittikten sonra Resûlullah, Tenûhî’yi, kendisini ağırlayacak olan Hz. Osman’a teslim etti. Kalkıp giderlerken Resûl-i Ekrem (a.s.m.) elçiye seslendi: “Ey Tenûhî, buraya gel.” Resûlullah sırtındaki elbisesini çıkararak “İşte, sana sorulan buradadır.” dedi ve iki kürek kemiği arasındaki nübüvvet mührünü Tenûhî’ye gösterdi. Böylelikle, kralın sorduğu üç meseleye de Peygamberimiz (a.s.m.) cevap vermişti. Tenûhî bütün bu olup bitenleri, gidip hükümdara anlattı.</div>