<div>Uskuf Dağatır âlim biriydi ve Bizans’ın başpatriğiydi. Kitaplarından son peygamberin çıkacağını öğrenmiş, vasıflarını okumuştu. Mektubu okur okumaz, “Allah’a yemin ederim ki, senin efendin, Allah’ın gönderdiği peygamberdir. Biz onun ismini ve vasıflarını biliyorduk.” dedi ve tereddüt göstermeden iman etti. Sonra da bir odaya geçti ve üzerindeki siyah elbiseleri çıkardı, beyaz bir elbise giydi. Artık kara elbiselerin, kara düşüncelerin yeri kalmamıştı. Öyle ise beyazlara, aydınlıklara bürünmek gerekiyordu.</div> <div>Başpatrik evine kapandı ve hiç dışarı çıkmaz oldu. Dıhye de (r.a.) onu yalnız bırakmıyor, sık sık ziyaretine gidiyordu. “Uskuf Dağatır” ismindeki başpatrik, o pazar, kilisedeki âyine iştirak etmedi. Bu arada halk, başpatrikteki bu değişiklikten haberdar olmuştu.</div> <div>Kızgın ve bağnaz Rumlar, başpatriğin evinin etrafını çevirdiler, hiddetle ve şiddetle bağırarak başpatriğin kendilerine hitap etmesini istediler. Ama artık Uskuf Dağatır onların başpatriği değil, Ahir Zaman Peygamberi’nin bir ümmeti olmuştu ve onun yakın dostlarından Dıhyetü’l-Kelbî ile belki de son konuşmalarını ve görüşmelerini yapmaktaydı.</div>