<div> </div> <div>Hattâ meydana gelen rahatsızlıklar sebebiyle halife kendisini fetva vermekten menetmişti. Konuştuğu bir sırada biri kendisine bunu hatırlatınca şöyle demişti:</div> <div>“Yemin ederim ki, kılıcı enseme dayasınız, başımı uçurmadan önce Resûlullah’tan duyduğum bir gerçeği söyleyebileceğimi bilsem, yine söylerim!”</div> <div>Nihayet halife ve kendisinin de muvafakati üzerine, Medine dışında, Mekke yolu üzerinde şirin bir konak yeri olan Rebze köyüne gitti. Hayatının son senelerini burada geçirdi.</div> <div>Hicret’in 31. senesinde artık ölüme iyice hazırlanmıştı. Yeni bir elbiseye ihtiyacı olduğu söylendiğinde, “Bana elbise değil, kefen lazım!” diyordu. Yakında Resûlullah’a kavuşacağını söylüyordu. Yanında hanımı ile bir tek hizmetçisi vardı. Onlara, “Ölünce beni yıkayıp kefenleyin, sonra da yolun ortasına koyun!” diye vasiyet etti.</div> <div>Hanımı ağlamaya başladı. Onu tek başına kimseden habersiz mi toprağa gömeceklerdi?! Bunun üzerine Ebû Zer, “Ağlama. Bir gün Resûlullah ile birlikte idik… ‘Sizden biri ıssız yerde vefat edecek. Onun cenazesinde müminlerden küçük bir topluluk hazır bulunacak.’ buyurmuştu. Orada bulunanların hepsi topluluklar içinde vefat ettiler. Geriye ben kaldım. Yolu gözet, benim söylediklerimi aynen yap.” dedi. Ve ruhunu teslim etti.</div>