<div> </div> <div>Ebû Zer’in merakı daha çok tahrik oldu. Kardeşinin söyledikleriyle tatmin olmadı, “Sen gönlüme şifa verir bir haber getirmedin!” dedi ve yol azığını hazırlatıp tek başına Mekke yoluna düştü. Günlerce yol aldıktan sonra nihayet Mekke’ye vardı. Kimseye sezdirmeden, Peygamber olduğunu iddia eden zatı bizzat gözetlemeye başladı. Gündüzleri Mekke’nin çeşitli yerlerinde gezip dolaşıyor, geceleri de Kâbe’nin bir köşesine çekilip yatıyordu. 15 gün geçtiği hâlde Hz. Peygamber’i bir türlü görüp tanıyamadı. Azığı bitmiş, zemzem suyuyla hayatına devam etmeye başlamıştı.</div> <div>Bir gün Hz. Ali, Kâbe’nin yanından geçerken, Ebû Zer gözüne takıldı. Hâlinden garip ve yabancı biri olduğnu anladı:</div> <div>“Sen garip biri misin?”</div> <div>“Evet.”</div> <div>“Buyur, benimle gel, seni misafir edeyim.” dedi. Ebû Zer kabul etti.</div> <div>Ebû Zer kadar Hz. Ali de tedbirli ve ihtiyatlı idi. O gün birbirlerine açılamadılar. Zira müşrik zulmü öylesine kuvvetliydi ki, birinin Müslüman olduğunu haber alır almaz hemen üzerine çullanarak bayıltıncaya kadar dövüyorlardı…</div>