<div> </div> <div>Peygamberimiz, Hz. Esmâ’nın hicret esnasında yaptığı hizmetini takdirle karşılamıştı. Bu fedakâr sahabiyi, “Her peygamberin bir havarisi var, benim havarim de Zübeyr’dir.” buyurarak methettiği Hz. Zübeyr ile evlendirdi.</div> <div>Her ikisi de birbirine denkti. İkisi de İslam’a gönül vermiş, Peygamber’e talebe olmuş, ömürlerini Kur’ân hizmetine adamış bahtiyarlardı. Resûlullah’ın tensip ettiği bu evlilik, bu beraberlik, hayat boyu mesut bir şekilde devam edecekti. Niye etmesindi ki? Hz. Zübeyr dünyadayken cennetle müjdelenmiş bir iman eriydi. Hz. Esmâ da dünyadayken “cennet kuşağı” giyebilme müjdesinin sahibi bir hanımefendiydi.</div> <div>Kaderin garip bir tecellisidir ki, baba Resûlullah’ın en sevgili arkadaşı, kız Peygamberimizin baldızı ve en yakın sahabisinin hanımı, fakat anne İslam safının dışındaydı. Müslüman olmayı kabul etmediği için, Hz. Ebû Bekir ondan ayrılmak zorunda kalmıştı. Bu sebeple Hz. Esmâ, annesine bütün kalbiyle ısınamıyordu. Her ne kadar dünyaya gelmesine vesile olmuşsa da, iman bağı bu sevgiye engel oluyordu.</div> <div>Bir gün Hz. Esmâ’nın annesi Kuteyle, zorlukla taşıyabildiği hediyelerle kızını görmeye gelmişti. Esmâ, annesini içeriye almakta ve hediyelerini kabul etmekte tereddüt gösterdi. Resûlullah’a sormadan onu içeri almayı uygun bulmadı. “Baba bir kardeşi” Âişe’ye haber göndererek, bu hususta Resûlullah’ın fikrini sordu. </div>