<div> </div> <div>Esmâ (r.anha), her insan gibi zaman zaman hasta olurdu. Fakat hiçbir zaman hâlini insanlara şikâyet etmezdi. Çünkü hastalığın Cenâb-ı Hakk’ın emriyle geldiğine ve günahlara keffaret olduğuna inancı sonsuzdu. Hem insan hiç hastalanmasa sıhhat nimetinin şükrünü nasıl eda edecekti? Diğer taraftan hastalıklar Cenâb-ı Hakk’a dua etmek için büyük bir vesileydi. Bu sebeple hastalıktan dolayı şikâyette bulunmak, kadere itiraz edercesine “ah, of” diye inlemek manasızdı.</div> <div>İşte Hz. Esmâ bütün bunların şuurundaydı. Hastalığı sabır ve tevekkülle karşılardı. Bir defasında şiddetli bir baş ağrısına yakalanmıştı. Elini başının üzerine koydu ve teslimiyet içerisinde şöyle dua etti:</div> <div>“Gerçi başım çok ağrıyor, fakat Allah’ın affetmesini temenni ettiğim günahlarım daha çoktur.”</div> <div>Bu büyük İslam kadını, kanaatkârlığı ile de temayüz etmişti. Kısmetine razı olur, şükreder, daha fazlasını istemezdi. Kocası Hz. Zübeyr fakir bir insandı. Evlendiğinde bir atından başka hiçbir şeyi yoktu. Hz. Esmâ, ihtiyaçlarının teminini kolaylaştırmak için elinden gelen işleri yapmaktan geri durmazdı. Resûlullah’ın ganimet mallarından verdiği uzak bir hurma ağacından, başının üzerinde hurma taşırdı. Ev işlerini yetiştirir, hurma çekirdeklerini öğüterek yem hâline getirir, uzak yerlerden su taşırdı. Hz. Ebû Bekir, kızının çok yorulduğunu görünce ona bir hizmetçi göndermişti. Esmâ (r.anha) buna çok sevindi. “Babam hizmetçi göndermekle beni, kölelikten hürriyetime kavuşturmuşcasına memnun etti.” diyerek şükran hislerini ifade etti.</div>