<div>Ahlak, bireylerin tutum ve davranışlarını iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış olarak değerlendirmeye yarayan, toplum tarafından kabul gören değerler bütünüdür. Bu değerler, bireyin hem kendisiyle hem de çevresiyle kurduğu ilişkilere yön verirken, toplumsal düzenin inşasında da belirleyici bir rol oynamaktadır. İslam ahlakı ise, evrensel ahlaki ilkeleri Kur’an-ı Kerim’in hükümleri ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünneti doğrultusunda temellendiren bir ahlaki sistemdir. Bu bağlamda İslam, bireyin hem iç dünyasını hem de toplumsal ilişkilerini kuşatacak şekilde kapsamlı bir ahlaki perspektif sunar. Kur’an-ı Kerim'in Nahl Suresi 90. ayetinde açıkça ifade edildiği üzere, Allah adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara yardım etmeyi emretmekte; hayâsızlığı, kötülüğü ve azgınlığı ise yasaklamaktadır. Bu ayet, İslam ahlakının özünü oluşturan değerlerin başında adalet, iyilik ve yardımseverlik gibi toplumsal barışı ve bireyler arası dengeyi sağlayan ilkelerin geldiğini göstermektedir.</div> <div>Öte yandan, günümüz dijital çağında bireylerin gündelik yaşamlarının ayrılmaz bir parçası hâline gelen sosyal medya platformları, hem görünürlük hem de anonimlik (bilinmezlik) sağlayan yapısıyla bireylerin davranış biçimlerinde önemli değişikliklere yol açmaktadır. Bu dijital ortamlarda bireyler, zaman zaman geleneksel etik normlardan uzaklaşarak sanal kimlikleri aracılığıyla toplumsal sorumluluk bilincinden yoksun tutumlar sergileyebilmektedir. Bu durum, özellikle mahremiyet ihlalleri, iftira, gıybet ve dijital zorbalık gibi davranış biçimlerinin yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadır. Söz konusu olumsuz tutumlar, yalnızca bireysel ahlakı zedelemekle kalmayıp, aynı zamanda sosyal ilişkilerde güveni ve toplumsal uyumu da tehdit etmektedir. Bu bağlamda, dijital mecralarda sergilenen etik dışı davranışların, bireyin dini ve ahlaki sorumluluğu çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. İslam ahlakı, dijital ortamlarda da geçerliliğini koruyarak bireylerin sanal dünyada da adalet, doğruluk ve saygı gibi temel değerlere bağlı kalmasını öğütlemektedir.</div> <div>İslam, bireyin hem Allah’a karşı olan kulluk görevlerini hem de diğer insanlara karşı yerine getirmesi gereken sosyal ve ahlaki sorumlulukları düzenleyen kapsamlı bir değerler sistemi sunar. Bu çerçevede, bireyin sadece ibadet hayatı değil, toplumsal ilişkileri ve günlük yaşam pratikleri de ahlaki ilkeler doğrultusunda şekillenmelidir. Gelişen dijital iletişim araçları, özellikle sosyal medya platformları, bireylerin görünürlüğünü artırırken aynı zamanda sorumluluk duygusunun zayıflamasına neden olabilecek yapılar da barındırmaktadır. Dolayısıyla, sosyal medyada sergilenen her tür davranışın, İslam ahlakının temel ilkeleri ışığında değerlendirilmesi ve bu ortamda da sorumlu bir Müslüman bilinciyle hareket edilmesi zaruridir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” (Muvatta, Hüsnü’l-Huluk, 8) buyurarak, İslam’ın temel hedeflerinden birinin bireyde ve toplumda yüksek ahlaki değerleri yerleştirmek olduğunu açıkça ifade etmiştir. Bu hadis, İslam’da ahlakın sadece bireysel gelişimin değil, toplumsal bütünlüğün de temel taşı olduğunu vurgulamaktadır.</div> <div>Günümüzde sosyal medya ortamlarında yaygınlaşan bazı tutum ve davranışlar, İslam ahlakı açısından önemli ihlaller barındırmaktadır. Bu bağlamda özellikle üç temel alanda ahlaki sapmaların dijital ortama taşındığı görülmektedir:</div> <div>1. Doğruluk ve Güven: Sosyal medya, bilginin hızla yayıldığı ancak denetlenmesinin zorlaştığı bir alan olarak, doğruluk ilkesinin sıklıkla ihlal edildiği bir mecra hâline gelmiştir. Asılsız haberlerin paylaşılması, doğruluğu teyit edilmemiş bilgilerin dolaşıma sokulması ve kasıtlı dezenformasyon faaliyetleri, Kur’an-ı Kerim’de yer alan “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının...” (Hucurât, 12) uyarısıyla çelişmektedir. Bu tür davranışlar, bireyler arası güveni zedelemekte ve toplumsal ilişkilerde kaosa yol açabilmektedir.</div> <div> </div> <div> </div> <div>2. Mahremiyet ve İffet: Dijital mahremiyetin ihlali, sosyal medyada sık karşılaşılan bir başka ciddi sorundur. Bireylerin rızası olmaksızın özel yaşamlarına dair görüntülerin veya bilgilerin paylaşılması, hem İslam’ın mahremiyete verdiği önemi hiçe saymakta hem de iffet anlayışını zedelemektedir. Bu tür eylemler, Kur’ân ve sünnette koruma altına alınan kişisel sınırların aşılması anlamına gelir ve hem bireysel hem de kolektif düzeyde sorumlulukların ihlali anlamına gelmektedir.</div> <div>3. Gıybet ve İftira: Sosyal medyada kişilerin şeref ve onuruna yönelik saldırılar, dijital gıybet ve iftira biçiminde tezahür etmekte; bu ise İslami açıdan büyük bir kul hakkı ihlali olarak değerlendirilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de gıybet, ölü kardeşinin etini yemeye benzetilerek şiddetle kınanmış (Hucurât, 12), iftira ise en büyük günahlardan biri olarak nitelendirilmiştir. Bu bağlamda, dijital platformlarda bir kişiyi küçük düşürücü, karalayıcı ya da yanlış bilgilerle hedef gösteren içerikler paylaşmak, sadece ahlaki değil, aynı zamanda dini sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Dijital çağın sunduğu iletişim olanakları, bireyin ahlaki sorumluluğunu ortadan kaldırmamakta, aksine bu sorumluluğu daha da görünür ve kapsamlı hâle getirmektedir. Bu nedenle, Müslüman bireylerin sosyal medya kullanımında da İslami ahlak ilkelerini rehber edinmeleri, bireysel fazilet kadar toplumsal barış ve güvenin tesisi açısından da büyük önem taşımaktadır.</div> <div>İslam’da aile kurumu, toplumsal yapının en temel ve vazgeçilmez birimi olarak kabul edilir. Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetinde, aile hem bireysel huzurun hem de toplumsal istikrarın kaynağı olarak görülmüş; bu kuruma yönelik değerler, sorumluluklar ve haklar ayrıntılı bir şekilde belirlenmiştir. İslam’a göre aile, karşılıklı sevgi, merhamet, sadakat ve güven temelleri üzerine inşa edilmelidir. Ancak modern dönemde dijital teknolojilerin ve özellikle sosyal medya platformlarının yaygınlaşması, bireylerin yalnızca bireysel yaşamlarını değil, aynı zamanda aile içi ilişkilerini de derinlemesine etkilemektedir.</div> <div>Sosyal medya kullanımının kontrolsüz ve yoğun hâle gelmesi, bireylerin aile bireyleriyle geçirdikleri zamanı azaltmakta ve yüz yüze iletişimi zayıflatmaktadır. Özellikle dijital ortamda geçirilen uzun saatler, bireylerin sanal dünyaya yönelmesini teşvik ederken, gerçek hayattaki ilişkilerde uzaklaşma, iletişim eksikliği ve ilgisizlik gibi sorunlara yol açabilmektedir. Bununla birlikte, sosyal medyanın mahremiyet sınırlarını bulanıklaştıran yapısı, aile içi güven ilişkisini tehdit eden bir başka boyutu ortaya koymaktadır. İzinsiz paylaşımlar, özel hayatın teşhir edilmesi ve dışsal etkilere açık hâle gelinmesi, evlilik kurumunda sadakat ve güven sorunlarını gündeme getirebilmektedir. Bu tür sorunlar, sadece bireysel düzeyde krizlere yol açmakla kalmamakta, aynı zamanda aile kurumu üzerinden toplumun genel ahlaki ve yapısal bütünlüğünü de zedeleyebilmektedir. Sosyal medya kullanımı ile aile içi ilişkiler arasındaki denge, İslam ahlakı ve aile değerleri çerçevesinde dikkatle yönetilmelidir. Aksi hâlde, aile yapısında meydana gelecek çözülmeler, daha geniş ölçekte toplumsal çözülmelere zemin hazırlayacak ve toplumun manevi dokusunu zayıflatacaktır. Bu nedenle, dijital çağda İslami değerlerle uyumlu bir medya bilincinin geliştirilmesi, bireylerin aile içi rollerini ve sorumluluklarını ihmal etmeyecek şekilde sosyal medya kullanma becerilerini kazanmaları büyük önem taşımaktadır.</div> <div>Sosyal medya kullanımının bireysel ve toplumsal ahlaki değerler üzerindeki etkileri, çağımızın en önemli sosyal meselelerinden biri hâline gelmiştir. Dijital mecralar, bireylere geniş bir etkileşim ve ifade alanı sunmakla birlikte, ahlaki sorumlulukların ihmal edilmesine ya da göz ardı edilmesine zemin hazırlayabilmektedir. Bu nedenle, hem bireylerin hem de toplumun sosyal medyaya karşı daha bilinçli, sorumlu ve ilkesel bir yaklaşımla yönelmesi, ahlaki çözülmenin önüne geçilmesi açısından zaruri bir hâl almıştır. Bu çerçevede, İslam ahlakını ve dijital etiği merkeze alan bazı çözüm önerileri sunulabilir:</div> <div>1. Aile temelli dijital ahlak eğitimi: Aileler, çocuklarını küçük yaşlardan itibaren dijital ortamların riskleri ve ahlaki sınırları konusunda bilinçlendirmelidir. Bu süreçte mahremiyet, saygı, kul hakkı gibi temel kavramlar çocuklara erken yaşta aktarılmalı; dijital davranışların da gerçek yaşamın bir parçası olduğu bilinci kazandırılmalıdır.</div> <div> </div> <div> </div> <div>2. Toplumsal düzeyde farkındalık kampanyaları: Kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve dini otoriteler iş birliğinde, dijital etik ve İslami ahlak ilkelerini temel alan bilinçlendirme çalışmaları yürütülmelidir. Bu tür kampanyalar aracılığıyla toplumun geniş kesimlerinde dijital dünyaya karşı sorumluluk bilinci geliştirilebilir.</div> <div>3. Sosyal medya okuryazarlığı eğitiminin yaygınlaştırılması: Eğitim kurumlarında ve yaygın eğitim faaliyetlerinde, sosyal medya okuryazarlığı derslerinin içeriği genişletilmeli; bu derslerde mahremiyetin korunması, dijital iletişimde saygı, kul hakkının gözetilmesi gibi temel değerler işlenmelidir. Böylece bireylerin sanal ortamlarda da etik duyarlılıkla hareket etme becerileri artırılabilir.</div> <div>4. Gerçek kimlik ve sorumluluk bilinciyle dijital varlık: Sosyal medya kullanıcılarının, anonim kimlikler arkasına saklanmaksızın, kimlik ve değer bütünlüğü içerisinde platformlarda yer almaları teşvik edilmelidir. Bireylerin dijital ortamlarda da taşıdıkları sosyal, ahlaki ve dini sorumlulukları gözetmeleri, dijitalleşmenin ahlaki zeminle bütünleşmesi açısından önemlidir.</div> <div>Sonuç olarak, İslam ahlakı yalnızca bireysel değil, toplumsal sorumluluğu da kuşatan bir değerler sistemidir. Sosyal medya ise, bu sorumluluğun çağdaş düzlemde sınandığı yeni bir mecraya dönüşmüştür. Her bireyin dijital ortamdaki varlığını İslami değerlerle uyumlu hâle getirmesi, hem bireysel erdemin hem de toplumsal barışın inşasına katkı sağlayacaktır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların emin olduğu kişidir.” (Buhârî, İman 4). Bu hadis, dijital dil ve davranışların da bu sorumluluk çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğine güçlü bir vurgu yapmaktadır.</div>