İmanın lügat mânası Bir şeye gönülden bağlanmak, onun şu veya bu şekilde olduğuna kesinlikle karar vermek, inanmaktır. İnanç veya İtikat da aynı mânaya gelir.

İman dinî bir terim olarak, Cenâb-ı Hak’tan alıp insanlığa tebliğ ettiği kesinlikle bilinen konularda Hz. Muhammed aleyhisselâmı tasdik etmek, onun doğruluğuna kesinlikle hükmetmektir. Bu tanım, itikadî hükümlerin tamamını içine aldığı gibi, amelî ve ahlâkî hükümleri de kapsar. İman, şüphe yok ki, bir kalp ve gönül hadisesidir, psikolojik bir haldir. Bunun en kısa ifadesi kelime-i tevhittir: “Allah’tan başka İlah yoktur, Muhammed Allah’ın elçisidir.” İmanın daha ayrıntılı tanımı bizzat Hz. Peygamber tarafından yapılmış ve şöyle buyrulmuştur: “İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve hayrıyla şerriyle birlikte kadere inanmandır.” Bu hadis, İslâm’ın itikadî hükümlerini altı prensip içinde hulâsa etmiş ve dinimizin “Amentü’sünü oluşturmuştur.

Hz. Âdem’den son peygamber Muhammed aleyhisselâm'a kadar ilâhî tebliğin değişmeyen unsuru iman esasları olmuştur. Allah Teâlâ insanlığa gönderdiği son vahiy Kur’ân-ı Kerim’in pek çok âyetinde ebedî kurtuluşun anahtarını oluşturan iman esaslarını bize bildirdiği gibi, Resûl-i Ekrem de bir sahâbî görünümüne bürünerek kendisine gelen Cebrâil’in, “İman nedir?” sorusu üzerine, “Allah’a, Allah’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanman, bir de hayrı ve şerriyle kadere iman etmendir” buyurarak bu esasları en özlü biçimde ifade etmiştir.

1. Allah’a İman

Ergenlik çağına gelmiş, aklı olan her erkek ve kadına ilk önce farz olan, Allah’ı bilmek ve O’na inanmaktır: “İlahınız bir tek ilahtır. O’ndan başka ilah yoktur. O, Rahman’dır, Rahim’dir.” (Bakara 2/163).Kâinattaki ahenk ve düzen, tabiattaki kanunların birbirine uygunluğu, Allah’ın birliğine, O’nun hiçbir surette eşi ve dengi bulunmadığına açık bir delildir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor: “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki Arş’ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.” (Enbiya21/22). Allah Teâlâ sıfatlarıyla bilinir ve tanınır. Kur’an-ı Kerim, Allah’ın sıfatlarını bildirmektedir. Çünkü Allah’ın zatını anlayıp kavramamız mümkün değildir. Zaten Allah, bununla da bizi yükümlü tutmamıştır. İşte O, Allah’tır. Bizi yaratan ve yaşatan O’dur. Öldürecek ve tekrar diriltecek olan da yine O’dur. Bu sebeple bizim için ilk görev, O yüce yaratıcıyı tanımak ve O’na inanmaktır. Allah, vardır ve birdir. O’ndan başka ilah yoktur.

2. Meleklere İman

İmanın şartlarından birisi de Allah’ın meleklerine inanmaktır.Melekler, Allah’ın nurdan yarattığı varlıklardır. Onlarda bizlerde olduğu gibi erkeklik ve dişilik yoktur. Yemez, içmez, yatıp uyumaz, yorulmaz ve hastalanmazlar. Allah’ın dilediği kadar yaşarlar. Yerde, göklerde ve her tarafta bulunurlar. Devamlı insanlarla birlikte olanları da vardır. Melekler, Allah’ın her emrini yerine getirir, yasaklarından sakınırlar. Gece gündüz O’na ibadet eder, dua ve niyazda bulunurlar. Melekler, son derece kuvvetli ve süratli varlıklardır. Bizim yapamadığımızı onlar kolayca yapar, ulaşamadığımız yerlere çabucak ulaşırlar.

Çeşitli görevleri olan meleklerin sayılarını ancak Allah bilir. Allah, bizim göremediğimiz melekleri peygamberlerine göstermiş ve onların aracılığıyla peygamberler Allah’tan mesajlar almışlar, Allah’ın kelamını işitmişlerdir. Kur’an-ı Kerim de, Peygamberimize böyle gelmiştir ve Kur’an-ı Kerim’de onların var oldukları bildirilmiştir. Bunun için biz, melekleri görmediğimiz hâlde onlara inanırız.

Başlıca Büyük Melekler: Cebrail (as.), Allah’tan peygamberlerine vahiy ve kitap getiren, yani, elçilik yapan melektir. Mikail (as.), Tabiat olaylarıyla ilgili görevleri bulunan melektir. İsrafil (as.), keyfiyetini Allah’ın bildiği “Sûr” denilen bir araca üç defa üfleyecektir. Birinci üfleyişte Allah’ın diledikleri hariç, göklerde ve yerde bulunanlar dehşete kapılacaktır. (Neml 27/87.) İkinci üfleyişte, Allah’ın dilediklerinden başka göklerde ve yerde kim varsa hepsi ölecek. (Zümer 39/68.) Üçüncü üfleyişte ise ölmüş olanlar mahşer yerinde toplanmak üzere dirilecektir. (Zümer 39/68).  Azrail (as.), Can almaya memur olan melektir.Ayrıca, devamlı olarak insanlarla beraber bulunan ve insanların yaptıkları iyilik ve kötülükleri yazan “Kirâmen Kâtibîn = Yazıcı Melekler”, öldükten sonra insanlara sorular soran“Münker-Nekir” adlı melekler de vardır.

3. Kitaplara İman

İmanın şartlarından birisi de Allah’ın kitaplarına inanmaktır. Allah, kitaplarını peygamberlerine vahiy yoluyla indirmiştir.

İlahi Kitaplar ve Sayfalar: Allah tarafından peygamberlere gönderilen kitaplardan bazıları birkaç sayfadan meydana gelen küçük kitaplardır. Bunlara sahifeler anlamına gelen “Suhuf’, diğerlerine dört büyük kitap denir. Sayfalar: 10 sayfa Âdem’e (as.), 50 sayfa Şit’e (as.), 30 sayfa İdris’e (as.), 10 sayfa İbrahim’e (as.) indirilmiştir. Bugün bu sayfalardan hiçbiri mevcut değildir. Büyük Kitaplar: Zebur, Davud’a (as.), Tevrat, Musa’ya (as.), İncil, İsa’ya (as.), Kur’an-ı Kerim de Muhammed’e (S.A.S.) indirilmiştir.

Kur’an-ı Kerim, Allah tarafından peygamberimize indirildiği gibi korunmuş ve ondan da bize tevatür yoluyla gelmiştir. Bugün elde mevcut yegâne semavi kitap, Kur’an-ı Kerim’dir ve kıyamete kadar da hiçbir değişikliğe uğramadan devam edecektir. Biz Müslümanlar, Allah’ın Kur’an-ı Kerim’den önce Tevrat, İncil ve Zebur adlı büyük kitaplar ile bazı sahifeler indirmiş olduğuna iman ederiz. Ancak bugün, elde bulunan bu isimlerdeki kitapların, bütünüyle ilahi kitap olduğunu kabul etmiyoruz. Çünkü bunlar tahrif edilmişlerdir.(En’am 6/91).

4. Peygamberlere İman

İmanın altı esasından birisi de peygamberlere inanmaktır. Peygamber, Farsça bir kelime olup, “haber götüren” demektir. Dindeki manası ise Allah’ın insanlara doğru yolu göstermek üzere görevlendirdiği seçkin insandır. Peygamber, Allah’ın kendisine vahyettiğini insanlara duyurur, Allah ile kulları arasında elçilik yapar. Peygamberlerin bir kısmına kitap indirilmiştir. Onlara “resul” denir. Çoğulu “usuldür. Bir kısmına da kitap indirilmemiştir. Bunlar, kendilerinden önceki peygamberlere inen kitaplarla amel eder ve o kitapları tebliğ ederler. Bunlara da “nebi” denir. Çoğulu “enbiya”dır.

İlk peygamber Âdem (as.) ile son peygamber Muhammed (S.A.V.) arasında pek çok peygamber gelmiş ve geçmiştir. Bunların kesin sayılarını ancak Allah bilir. Çünkü Kur’an’da bir kısım peygamberlerin ismi bildirilmiş, ismi bildirilmeyen daha pek çok peygamberin olduğu ifade edilmiştir. Biz, Allah’ın gönderdiği bütün peygamberlere inanır, sayılarını Allah’a bırakırız. Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen peygamberler sayısı 25’tir.

Peygamberlerin Tebliğ Ettikleri Dinlerde Aynı Olan Esaslar Hz. Âdem’den itibaren son peygamber Hz. Muhammed’e (S.A.V.) gelinceye kadar gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri din Tevhit dinidir.

5. Ahirete İman

İmanın altı şartından birisi de ahirete inanmaktır. Ahiret Ne Demektir? Allah’tan başka her şeyin bir sonu vardır. Dünyanın da bir gün sonu gelecek, o da canlılar gibi bir gün yok olacaktır. Hiç ölmeyecek, baki kalacak, yalnız Allah’tır. Dünyanın sonu gelince, Allah Teâlâ İsrafil’e (as.) emredecek, o da “Sûr”a üfürecektir. Bu üfürüşle yer yerinden oynayacak ve bütün canlılar ölecektir. Ancak Allah’ın istedikleri kalacak, onlar da daha sonra öleceklerdir. İşte dünyanın sonu budur. Kur’an-ı Kerim’de kıyamet günü şöyle anlatılır: “Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Çünkü kıyamet gününün sarsıntısı müthiş bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vazgeçer. Her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir hâlde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir, fakat Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” (Hac 22/1-2).

Kıyamet koptuktan sonra her şey yok olacak, Allah’tan başka hiçbir canlı kalmayacaktır. Evren bir süre böyle bomboş kaldıktan sonra Allah, İsrafil’i (as.) yaratacak, ikinci kez “Sûr”a üfürmesini kendisine emredecektir. İsrafil (as.) ikinci kez “Sûr”a üfürünce bütün yaratıklar yeniden dirilecek, kabirlerinden kalkıp mahşer yerinde toplanacaklardır. Buna, “Öldükten sonra dirilme” denir. Hesap, sual, mizan, sırat, cennet ve cehennem bundan sonradır. İşte bu yeniden diriliş ile başlayan ve sonsuza kadar devam edecek olan zamana “Ahiret Günü” denir. Ahiret gününe iman etmek, bunlara inanmak demektir.

6. Kader ve Kaza

İmanın şartlarından birisi de kaza ve kadere inanmaktır. Kader: Allah’ın ezelden ebede kadar olacak şeylerin zaman ve yerini, niteliklerini ve özelliklerini önceden bilmesi ve takdir etmesi demektir. Kaza: Allah’ın ezelde takdir buyurduğu şeylerin zamanı gelince takdir ettiği şekilde onları yaratması demektir. Başka bir ifade ile kader, Allah’ın kanunları, ölçüleri, kaza ise işlerin o kanun ve ölçülere göre meydana gelmesidir. Her şeyi takdir edip yaratan Allah Teâlâ’dır. Çünkü O’ndan başka yaratıcı yoktur. Allah, olmuş ve olacak her ne varsa onları önceden biliyor. Zamanı gelince onlar da O’nun bilgi ve takdirine uygun şekilde meydana geliyor. O’nun bilgi ve takdiri dışında hiçbir şey meydana gelmez.

Ancak akla şöyle bir soru da gelebilir: “Mademki her şey Allah’ın takdiri ile oluyor, o hâlde biz, yapılması emredilen şeyleri yapmadığımız, yapılmaması istenilen şeyleri de yaptığımız için neden sorumlu oluyoruz? Çünkü biz bunları Allah’ın takdiriyle yapıyor veya yapmıyoruz.” Şimdi akla gelebilen bu soruyu cevaplandıralım: Allah Teâlâ insanları yaratmış, onlara akıl, irade ve güç vermiştir. İnsan, aklıyla ve iradesiyle iyi olanı seçmesi ve kötü olandan sakınması gerekir. İnsanın bu seçme ve sakınma gücüne “İrâde-i Cüziyye” denmektedir. Bu irade ve isteğimizi hangi tarafa sarf eder, hangi tarafı tercih edersek, Allah da onu irade ve isteğimize uygun şekilde yaratır. Mesela bir astronomi uzmanı, yaptığı hesap sonucu güneşin tutulacağını tespit ederek önceden haber veriyor. Günü gelince de güneş tutuluyor. Şimdi güneş, bu uzman haber verdiği için mi tutuluyor? Yoksa güneş tutulacağı için mi uzman bunu önceden tespit edip bildiriyor. İşte, bizim yapacağımız işleri Cenab-ı Hakk’ın önceden bilmiş olması da bunun gibidir. Yani, biz, kendi irademizle yaptığımız işleri Cenab-ı Hak sınırsız ilmiyle önceden bilip takdir ediyor. Bir şeyi yapmaya ve yapmamaya karar verirken, hiçbir baskı hissetmeden kendi hür irademizle karar veriyoruz.