Kalabalıklar İçinde Yalnızlık

Şehrin sokakları kalabalık, caddeler gürültülü… Ama garip bir şekilde, insan kendini hiç olmadığı kadar yalnız hissediyor. Modern dünyanın en büyük paradoksu da bu işte: Etrafımız insanlarla dolu ama kimse kimsenin sesini gerçekten duymuyor.

Herkesin elinde bir telefon, gözler ekranlarda, kulaklar kulaklıklarda… Sanki dünya ikiye bölünmüş: Gerçek hayat ve kaçtığımız dijital odalar. Bir kafede oturup saatlerce konuşmadan yalnızca ekrana bakan insanlar, artık kimseye tuhaf gelmiyor. Çünkü yalnızlık, sessiz bir salgın gibi her yere yayılmış durumda.

Oysa insanın en derin ihtiyacı anlaşılmaktır. Bir cümlenin içindeki duyguyu biri fark etsin ister. Bir tebessümün sebebini biri soracak olsun, bir sessizliğin altında saklanan fırtınayı biri duysun…
Ama çoğu zaman duyan olmaz. Çünkü herkes kendi yükünün altında ezilmekle meşguldür.

Yine de, yalnızlık kötü bir şey değildir. Bazen insan kendini en iyi sessizlikte keşfeder. En doğru kararlar, en net düşünceler, kalabalıktan uzakta şekillenir. Önemli olan yalnız kalmak değil, yalnız bırakılmamaktır.

Ve bir gün gelir, hiç ummadığınız anda bir insanın tek cümlesi bütün duvarlarınızı yıkar. Bir bakışı, bir “iyi misin?” sorusu, gönülden sorulduğu zaman en ağır yalnızlıkları bile hafifletir.

Kalabalıklar içinde yalnız hissetmek, çağımızın gerçeği olabilir. Ama unutmayalım: Bir insanın dünyasını değiştirmek için bazen sadece bir samimiyet yeter.