<div> Günümüzde elimizden düşmeyen telefonlar, gözümüzü ayırmadığımız ekranlar ve her an paylaşma ihtiyacı... Sosyal medya, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Ancak bu renkli ve eğlenceli görünen dünya, farkında olmadan bizi tehlikeli bir bağımlılığa sürüklüyor. Peki, sosyal medya bağımlılığı nedir ve neden bu kadar tehlikeli?</div> <div> </div> <div> İlk bakışta masum bir iletişim aracı gibi görünen sosyal medya, ailemizle ve arkadaşlarımızla bağlantı kurma, haber alma ve kendimizi ifade etme imkânı sunar. Ancak her “beğeni”, beynimizde dopamin salgılayarak bizi ödüllendirir. Bu tekrar eden döngü, zamanla bağımlılığa dönüşür. Saatlerce ekran başında vakit geçirdiğimizi fark ettiğimizde ise, çoğu zaman çok geç kalmış oluruz. Gerçek sorumluluklar, ailemizle geçireceğimiz zaman ve iç huzurumuz arka plana itilir.</div> <div> </div> <div> Bu bağımlılığın en sinsi yönü, hayatımıza yavaşça sızmasıdır. Sabah uyanır uyanmaz telefona sarılmak, her boş anı ekran kaydırarak doldurmak, başkalarının hayatlarını izlerken kendi hayatını unutmak... Bu hâl artık toplumun büyük bir kesimi için sıradan bir durum hâline gelmiş durumda. Sosyal medya, daha fazla içerik, daha fazla beğeni, daha fazla takipçiyle bizi sonsuz bir döngüye sokuyor. Bu da özellikle gençlerde özgüven kaybı, yetersizlik hissi ve kıyas duygusunu tetikliyor.</div> <div> </div> <div> Peki, bu bağımlılıktan kurtulmak mümkün mü? Elbette mümkün. İlk adım farkındalıktır. Telefon kullanım süremizi gözden geçirmek, sosyal medya uygulamalarına ayırdığımız zamanı sınırlamak, bildirimleri kapatmak gibi basit adımlarla önemli bir mesafe kat edebiliriz. Ancak asıl çözüm, gerçek dünyaya dönmektir: Bir kitap okumak, doğada yürüyüş yapmak, sevdiklerimizle yüz yüze sohbet etmek, ibadetlerimize gönül huzuruyla yönelmek, işlerimizi zamanında yarına bırakmadan yapmak... Bunlar, dijital dünyanın bize unutturduğu kıymetli hazinelerdir.</div> <div> </div> <div> Kendimize dürüstçe şu soruyu sormalıyız: Bu platformlar bana ne katıyor? Gerçekten ihtiyacım olan bilgiye mi ulaşıyorum, yoksa sadece zamanımı mı harcıyorum? Zaman ve sağlık, çağımızın en büyük sermayeleridir. Onları tüketen alışkanlıkları gözden geçirmek, kişisel dönüşümün ilk adımıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), zamanın ve sağlığın kıymeti hakkında bizleri çok açık bir şekilde uyarmıştır. Bu konuda en meşhur ve uyarıcı hadis-i şerif şu şekildedir: "İki nimet vardır ki insanların çoğu onların kıymetini bilmez: Sağlık ve boş vakit." (Buhârî, Rikâk, 1) Bu hadis, hem sağlığın, hem de zamanın ne kadar büyük birer nimet olduğunu vurgular. İnsanlar genellikle bu ikisine sahip olduklarında onların değerini fark etmezler, ancak kaybettiklerinde farkına varırlar.</div> <div> </div> <div> Sosyal medya hayatımızda olabilir; ama hayatımızın merkezi hâline gelmemeli. Onunla sağlıklı bir mesafe kurmak, hem ruh sağlığımızı korur hem de gerçek hayatla olan bağlarımızı güçlendirir. Unutmayalım, en değerli anılar, en içten mutluluklar ve en derin sohbetler genellikle ekranların ötesinde yaşanır. Sosyal medya bir araçtır; onu amaç hâline getirdiğimizde tehlike başlar.</div> <div> </div> <div> Zamanımızı çalan bu dijital girdaba karşı uyanık olmalıyız. Gerçek hayat, ekranın ötesinde bizi bekliyor. Şimdi telefonu bir kenara bırakma ve çevremizdeki güzellikleri fark etme zamanı. Çünkü gerçek mutluluk, paylaşımlarda değil; yaşanmışlıklardadır.</div> <div> </div> <div>Allah’a emanet olun.</div>