<div>İnsanın hayatı bazen bir yol ayrımında başlar. Bir tarafı “kader” der, diğer tarafı “senin seçimin”. Çoğu zaman hangisinin ağır bastığını ayırt etmek bile zordur. Çünkü yaşadıklarımızın bir kısmı elimizden kayıp giderken, bir kısmı da bizim elimizle şekillenir.</div> <div>Kader, kontrol edemediğimiz rüzgâr gibidir; nereden eseceğini bilmezsiniz.Hayatınıza giren insanlar, başınıza gelen bazı olaylar, karşılaştığınız sürprizler… Bunlar çoğu zaman planladıklarımızın dışında gelişir.</div> <div>Ama seçimlerimiz vardır; işte orada asıl hikâyemiz başlar.Hangi sözü söyleyeceğimiz, hangi kapıyı kapatacağımız, hangi adımı atıp hangisinden geri duracağımız…Bunlar kaderin değil, bizim payımıza düşen sorumluluğun parçalarıdır.</div> <div>Ne yazık ki insanlar çoğu zaman yanlış giden her şeyi “kader” diyerek rafa kaldırınca, kendi seçimlerinin gücünü unutuyor. Bu yüzden hayat bazılarına teslim olmuşluk gibi gelir. Oysa kader, yolun haritasını verir; ama gidilecek yönü yine biz belirleriz.</div> <div>Bir de şu gerçek var:Kaderle kavga etmek boşunadır, ama onun arkasına saklanmak da insanı güçsüz kılar.</div> <div>En sağlıklısı ikisini birlikte kabul etmektir.Bize düşeni yapmak, sonrasını akışa bırakmak…Kararlarımızın sorumluluğunu taşımak ama bizi aşan olaylara da kabullenmeyle yaklaşmak…</div> <div>İnsan, kaderin rüzgârına kapılıp gitmek için değil, kendi rotasını çizebilmek için yaratılmıştır.Ve bazen tek bir seçim, bir ömür boyu sürükleyecek kadar güçlüdür.</div>