<div>Bu çağın en büyük gerçeği şu:</div> <div>İnsanlar görünmeden yoruluyor.</div> <div>Dışarıdan baktığında herkes iyi, herkes güçlü, herkes “idare ediyor” gibi.Ama iç dünyalarda fırtınalar var; kimseye anlatılmayan, kimsenin sormadığı, sorulsa bile tam tarif edilemeyen yorgunluklar…</div> <div>Bu yorgunluk, fiziksel değil; ruhun sessiz çöküşü.İnsanı en çok tüketen de bu fark edilmeyen ağırlık.</div> <div>Birçoğumuz gülerek dolaşıyoruz, ama o gülüşün arkasında derin bir sessizlik var.Konuşacak çok şey var ama anlatacak kimse yok.Dert var ama zaman yok.İhtiyaç var ama söyleyecek cesaret yok.</div> <div>Ve günün sonunda insan, kendi içinde biriktirdiği yüklerin altında sessizce eziliyor.</div> <div>Kimse kabul etmiyor ama hepimiz yorulduk:</div> <div>– Koşmaktan– Yetişmekten– Güçlü görünmeye çalışmaktan– Hep dayanmak zorunda kalmaktan</div> <div>Belki de bu yüzden insanlar daha tahammülsüz, daha kırılgan, daha içine kapanık.Çünkü ruh, dinlenmediğinde insanın bütün hali bozuluyor.</div> <div>Peki çözüm ne?</div> <div>Aslında çok basit:<strong>Biraz durmak, biraz nefes almak, biraz kendini duymak.</strong>Bazen bir dostla temiz bir sohbet, bazen tek başına bir yürüyüş, bazen de hiçbir şey yapmadan yalnızca susmak…</div> <div>İnsan, ruhunu dinlemediği için yorulur.Ve ruh, ancak fark edildiğinde iyileşir.</div> <div>Evet…Kimse görmüyor ama hepimiz yorgunuz.Önemli olan, bu yorgunluğun içinde kaybolmamak; içimizdeki o küçük sesi tekrar duyabilmek:“Devam et, geçecek.” </div>