?>

Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) -2

6 yıl önce

O günden itibaren yedi ay misafir kaldıkları bu mübarek ev, bir saadet hanesi ve nur dağıtan bir dershane hâline geldi.
Bu hane-i saadet, Peygamber mucizesiyle de ayrı bir şeref kazandı. Şöyle ki: Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin evine Peygamber’in (a.s.m.) teşrif ettiği ilk günlerdi… Ebû Eyyûb, misafirlerine yetecek iki kişilik bir yemek yapmıştı. Yemek Resulullah’ın (a.s.m.) önüne konulunca, Ebû Eyyûb’a, “Ensar’ın eşrafından 30 kişiyi çağır.” buyurdu. Ebû Eyyûb, Peygamberimizin emrine uyarak Ensar’ın ileri ge­lenlerinden 30 kişiyi davet etti. Hepsi gelip o yemekten yediler. Sonra, “60 daha çağır.” buyurdu. Onlar da gelip yediler. Daha sonra, “70 daha ça­ğır.” buyurdu. Ebû Eyyûb onları da çağırdı. Onlar da gelip yediler. Üstelik kapta daha yemek kalmıştı. Bu mucize karşısında, gelenlerin hepsi İslamiyet’e girip biat ettiler.[2]
Cenâb-ı Hak, âdeta Mekke’de ve hicret sırasında sabredilen meşakkatlere bir mükâfat olarak, böyle bir mucizeyle iki kişilik yemekten 160 kişiyi doyu­ruyor, onları İslamiyet’le şereflendiriyor, Müslümanları taltif ediyordu. “Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır.”[3]gerçeği bir kere daha tahakkuk etmiş olu­yordu.
Re­sû­lul­lah (a.s.m.), Medineli Ensar ile Mekkeli Muhacirler arasında ikişer ikişer kar­deşlik bağı tesis etmişti. Ebû Eyyûb ile de, Muhacirlerin ileri geleni Mus’ab bin Umeyr arasında kardeşlik kurmuştu.[4]
Ebû Eyyûb el-Ensârî, bundan böyle “Mihmandâr-ı Nebevî,” yani “Allah Resûlü’nü evinde misafir edip ağırlayan kimse” olarak anılmaya başlandı. Sahabilerin mümtaz simaları arasına girdi. Bundan böyle Re­sû­lul­lah ile birlikte hazarda ve seferde hep beraber oldu. Bedir, Uhud, Hendek dâhil büyüklü küçüklü bütün gazalara iştirak etti.
Onun İslam uğrundaki cihadı, sadece Re­sû­lul­lah’ın (a.s.m.) sağlığına münha­sır değildir. Ondan sonra yapılan bütün gazalara katılmış, mücahitleri teşvik et­miştir.
Re­sû­lul­lah’a (a.s.m.) sonsuz bir muhabbetle bağlı olan Ebû Eyyûb, onun vefatından sonra bir gün mübarek kabrini ziyarete gitti. Ravza-i Mutahhara’ya girip başını Merkad-i Nebevî’ye dayadı ve ağladı. Onu o hâlde gören birisi, Re­sû­lul­lah’a (a.s.m.) hür­metsizlik zannedip, “Sen ne yaptığını biliyor musun?!” diye çıkış­tı. Sesin Mervan’a ait olduğunu anlayan Ebû Eyyûb, ona doğru dönerek, “Evet.” dedi ve şöyle devam etti:
“Mervan, ben bu mezarın taşlarına gelmedim. Ben, Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.) şu sözünü duymuşum: ‘Bu dinin işleri ehlinin elinde olur­sa ona ağlayamayınız. Fakat bu din ehliyetsizler eline düşerse o zaman ağlayınız!’”[5]

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI