Ebû Süfyân daha birçok kimseye müracaat ettiyse de hepsinden birbirine yakın cevaplar aldı. Sonra da çaresizlik içerisinde Mekke’ye döndü. Olup biteni Mekkelilere anlattı. Müşrikler çok kızdılar: “Demek sen hiçbir şey yapamadan döndün ha! Demek bize hiçbir şey getirmedin. Vallahi biz senin gibi eli boş dönen bir elçi hiç görmedik! Bize ne savaş haberi getirdin ki hazırlanalım, ne de barış haberi getirdin ki güvenlik içinde bulunalım…” Bu, müşriklerin çaresizliğinin, kendi vatanlarında da artık emniyet içinde olmayışlarının bir göstergesiydi.
Mekke’nin müşrik hâkimiyetinden, Kâbe’nin putlardan temizlenmesinin zamanı gelmişti. Peygamberimiz kısa zamanda büyük bir ordu hazırladı. Mekke’ye doğru yol aldı. Bu arada Ebû Süfyân bir yandan Müslümanlarla anlaşmanın yollarını araştırıyor, bir yandan da İslam’a teslim olmayı içinden geçiriyordu. Putların faydasızlığını artık iyice anlamıştı. “Ben kimlere arkadaş oluyorum, kimlerin yanında bulunuyorum? İslamiyet’in doğruluğu artık belli olmuştur.” diye derin derin düşünüyordu. Yine de müşrikler ondan ümitliydiler. Bir defa daha elçi olarak Resûlullah’a gitmesini istediler. Başka çıkış yolu olmadığı için, kabul etmek zorunda kaldı ve Ebû Süfyân vakit geçirmeden yola koyuldu. Yanına bir-iki kişi daha almıştı.