Allah’a ibadet etmeye, putları terk etmeye ve iffetli olmaya…”
Bu sözler Herakliyus’un imanını bir kat daha takviye etmişti. Ebû Süfyân’a şöyle dedi:
“Senin bu söylediklerine bakılırsa, bu zat bir peygamberdir. Ben bu sıralarda bir peygamberin çıkacağını biliyordum, ama sizden olacağını zannetmiyordum. İnanıyorum ki, ayağımın bastığı yerler onun olacaktır. Eğer ona ulaşabileceğimi bilseydim, kendisiyle karşılaşmak için bütün güçlüklere katlanırdım. Eğer yanında olabilseydim, ayaklarına su dökerdim…”
Ebû Süfyân o sırada henüz Müslüman olmamıştı. Fakat kayserin bütün sorularını doğru olarak cevaplandırmıştı. Kendisi bu hususta şöyle der:
“Vallahi onun hakkında bana sorulanlar hususunda söyleyeceğim yalanımın arkadaşlarımın orada burada anlatmalarından korkmasaydım muhakkak yalan söylerdim!”
Diğer taraftan, kendilerinin yalanladıkları, savaştıkları birinin buralarda tasdik edilmesi onu düşündürdü. O, bununla ilgili olarak da şu itirafta bulunur:
“Dışarı çıkınca arkadaşlarıma, ‘Muhammed’in davası iyice büyümeye başladı. Baksanıza, Benî Asfarların hükümdarı bile ondan korkuyor!’ dedim. Allah kalbime İslamiyet’i sokuncaya kadar, onun davasının zafer ve başarıyla sonuçlanacağına kesin olarak inanmakta devam ettim.”[1]